Geride bıraktığımız Ramazan ayı içinde birçok belediye gibi Bağcılar Belediyesi’nin de Ramazan çadırı vardı. Bağcılar çadırının bu yıl, geçmiş yıllarını da başka belediyelerin çadırlarını da geride bırakacak kalite ve donanımda olduğunu özellikle söylemem lâzım. Ama asıl üzerinde durmak istediğim, çadırın kalitesinden de önemli olan içindeki programların kalitesi…
Yıllardır “İrfan sofrası” başlığıyla gerçekleştirilen Bağcılar Belediyesi Ramazan Çadırı’ndaki kültürel faaliyetlerinin, bir sonraki yıla kitaplaşmış olarak konuklara hediye edilmesi de ayrı bir kalite ve övgüye değer davranış.
Bu yılın “İrfan sofrası”na da konuk olmak nasip oldu. Araya denizli hazırlıkları ve yolculuğu girdiği için bugüne kalmış oldu ama bu yıl zaten öyle bir konuyla “İrfan Sofrası”na oturduk ki bayatlaması mümkün değil!
Efendim… Bağcılar Belediyesi “11. Ramazan Çadırı İrfan Sofrası”nda, Ramazan’ın 16’sında, 9 Ekim 2006 Pazartesi günü “Televizyon ve Sinemanın Toplum üzerindeki etkileri”ni konuştuk… Sayın Nevval Sevindi ve Ömer Lütfü Mete Ağabeyimin konuşmacı olarak katıldığı bu paneli yönetmek şerefi de bana nasip oldu.
İlk sözü verdiğim Nevval Hanım; mevcut televizyon ve sinemalarımızda insanın nesneye dönüşmesine dikkat çektiği üzerinde durdu. Ayrıca, özellikle ABD için sinemanın önemini vurgularken, 2. Dünya savaşı esnasında bile ABD jetlerinin Avrupa sinemalarına film taşıması gerçeğini hatırlattı… Özellikle ekranlarda karşımıza çıkarılan rol modellerin “kötü” oluşuna da örneklerle dikkat çekti…
Ömer Lütfü Mete Ağabeyim ise sinemada olduğu kadar medyada da anlatılan hikâyelerin özüne dikkat çektiği konuşmasında, Kur’ân’ı Kerim’deki kıssalardan örnekler verdi. San’at eserlerinde anlatılan hikâyenin o toplum için ve insanlık için önemine de değinen Ömer Ağabeyim; “Hikâyeyi ben yazayım, yasayı kim yaparsa yapsın!” sözünü hatırlatarak, toplumların, medyada ve sinema eserlerinde anlatılan hikâyelerle şekillendirilmesindeki püf noktasına dikkat çekti…
Hem açılışta, hem aralarda hem de kapanışta yaptığım kısa konuşmamda ise ben de şunları söyledim kabaca: Eskiden çocuklar sadece aile-okul ve çevre üçgeni içinde eğitiliyordu. Bir süredir, bu üçgen de medya ve sinema kanalıyla eğitiliyor. Özelde televizyon ve sinema bu açıdan baktığımızda tam da bir ayna durumunda…
Genelde bu konu gündeme geldiğinde… Yani; televizyon ve sinemanın topluma etkilerinden bahsetmeye başlayınca, suçlamalar da peş peşe gelir. Oysa… Suçlanan televizyonu izleyerek, sinemayı destekleyerek toplumun kendisi iddia ettiği “suç”a ortak olmakta değil mi?
O bakımdan “ayna” benzetmesi üzerinde iyi düşünmemiz lâzım.
Suçladığımız medya organları daha çok izlenir/okunurken, beğendiğimizi söylediğimiz, güvendiğimizi ifade ettiğimiz medya organları daha az izleniyor/okunuyorsa, ortaya bir yalan, bir kandırmaca çıkmıyor mu?
Aslında bu konu tam da “tavuk-yumurta” meselesi gibi…
Sinema ve televizyon toplumu ne kadar etkiliyor, toplum onları ne kadar etkiliyor iyi düşünelim! Şunu unutmayalım ki –meselâ- birçok dizi yayına giriyor ama izlenmeyen, toplum tarafından beğenilmeyenler hemen yayından kaldırılıyor.
Mesela sinemamızda yeni çekilen ve bazıları gösterime giren filmlerde dinî konular –hem de olabildiğince objektif bakış açılarıyla- perdeye yansıtılıyor. 3–5 sene öncesinde böyle bir yaklaşımı düşünmek bile mümkün değildi oysa…
Ne yazık ki şu anda bile hem özel televizyonlarımızın hem de sinemamızın dört başı mamur bir yasası yok!
Televizyonlarımız da sinemamız da ancak AB’nin ve ABD’nin istekleri doğrultusunda çıkarılmış yarım yamalak kanunlar ya da kararnamelerle çıkıyor toplumun huzuruna… Kimse de bu durumdan şikâyetçi değil…
ARTIK “10 DAKİKA ARA”MAK YOK!
Sinema seyircisinin nabzını yoklayan işletmeciler, Türkiye’de bir ilki daha başlatıyorlar. Mars Entertainment Group’tan Betty Arditi’nin duyurusuyla öğrendik ki artık sinemalarda “10 dakika ara”mak yok!
İşte bu konudaki açıklama: “2000 yılında sinema sektörünü çok geniş bir bakış açısıyla ele almak üzere kurulan Mars Entertainment Group, tüm projelerinde şu standartları belirledi: En iyi lokasyonlarda yer alarak, dünya standartlarında hizmet vermek, Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen yenilikçi projelere odaklanmak, her projede farklı bir konsept geliştirip uygulamak, yapılan her projede kendine özgü bir ruh ve felsefe sunmaktır. Bu bakış açısıyla, 5 yıl içerisinde Türkiye’de 12 sinema kompleksi / 75 salonu hayata geçiren tek grup oldu.
2000 yılından bu yana çalışmalarını hep misafir istekleri ve talepleri doğrultusunda yürüten ve misafir memnuniyeti ilkesi ile çalışan Mars The Cinema Professionals, şimdi de yeni bir uygulama başlattı. Türkiye’de bir ilk gerçekleştiren Mars Group ‘10 dakika Arasız Film’ izleme alışkanlığını sunuyor. Dünya’da film izleme geleneğini artık Türkiye’deki sinema izleyicisine film keyfi bölünmeden sunuyor.
Şimdilik sadece Salı tüm gün ve seanslarında; Kanyon, Cinebonus G-mall ve Cinebonus Nautilus sinemalarında başlatıyor.
Mars Group, sinema işletmelerinde yaptığı misafir memnuniyeti araştırmaları ve analizleri sonucunda oluşan, talepler doğrultusunda, Salı günleri, ‘Türkiye’de bir ilk’ olan ‘10 dakika arasız film’ uygulamasına başlayacaktır.”
05.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|