Osman, Bağdat’ın Azamiyye semti, Sefine mahallesinden. Sünnî olmasına rağmen bütün Iraklıların kahramanı. Kalkanın babası anlamına gelen Ebu Dıraa veya nam-ı diğer İsmail Lami ise Sadr semtinden ve ‘Sünnilerin katili ve Şiilerin kahramanı’ olarak biliniyor. Anlayacağınız, mezhebi değişik yöntemi aynı bir başka Zerkavi. Ölüm mangalarının en bilinen ve tanınmış liderlerinden birisi. İşte Irak’ta bu iki tez çatışıyor.
Osman, Ebu Dıraa veya Zerkavilerin panzehiri. Mezhepçiliğin bölünmeciliğe ulaşmış safhası olan taifiyye belasının sardığı ülkenin Osmanlara ihtiyacı var. Geçmişteki Şuubiyye hastalığının bir devamı olan taifiyye hastalığının bir fitne ateşine ihtiyacı vardı. Bu fitne ateşini ve kazanını besleyen husus ise suikastlar. Bu anlamda suikastlar fitne yakıtının ta kendisi. İşgalden beridir de bu fitne ateşini yakacak onca kıvılcım ve ateş yakıldı. Bunlardan birisi Blair’in şahsi dostu olan Ayetullah Hoi’nin oğlu Abdulmecid Hoi’nin İngiltere’den avdetinde 10 Nisan’da 2003 tarihinde Necef’te Hazreti Ali türbesinde bir suikasta kurban gitmesiydi. Bu suikasttan sonra Şii gruplar arasında veya mezhep içi bir çatışma beklentisi doğdu. Ama beklenen gerçekleşmedi ve sağduyu galip geldi. Bu badire kolay atlatılmıştı.
Ardından yine Necef’te uzun yıllar İran’da kaldıktan sonra işgal sonrası Irak’a dönen SCIRI Başkanı Bakır el Hakiym de bir bombalı suikasta kurban gitmişti. Bu da istenilen etkiyi pek sağlayamamıştı. Sağduyu her seferinde galip gelmişti. Aşura mevsiminde; Şubat 2004’te Necef ve Kerbela çeşitli saldırılara maruz kalmış ve yine de bu tahrikler istenilen neticeyi vermemişti. En sonunda, Samarra’da Hasan el Askeri Türbesine yapılan saldırı kimilerine göre ‘bardağı taşıran son damla’ olmuş ve sonuca ulaşmıştı. Bu saldırıları Sünni tekfircilerin yaptığı ileri sürülüyordu. Bundan sonra Sünnilerin camilerine ve sokaktaki Sünnilere yönelik bir sürek avı başlatıldı. Sivil, masum ayrımı yapılmadan sadece ismi Osman veya Ömer veya benzeri olanlar seçildi vetenkilden geçirildi. Şii kesimlerde Zerkavi adının yayılmasına paralel Sünnî kesimlere korku dalgaları salan ve yayan yeni bir ad daha ortaya çıktı: Ölüm mangaları. Aletlerin aletlere yönelmesi aletleri oynatanların yani şer orkestrasının şeflerinin en büyük hedefi ve hevesidir.
***
Bu tahrikler sonucunda Ayetullah Sistani gibilerin teskinleri de fayda vermez oldu. Kurallar aşılmış ve sokağın nabzını fiiliyat belirler olmuştu. Osman bu dönemin ateşini düşürenlerden. Ebu Rıdaa da ateşi tetikleyen ve körükleyenlerden. 30/31 Ağustos 2005 tarihine tekabül eden İmamlar Köprüsü Faciasında öldüğünde henüz çiçeği burnundaydı. 17’inci baharını yeni devirmişti. Yunus’un deyimiyle Şii kardeşlerini kurtarırken gök ekin gibi biçilmiş; kendisini Dicle’ye kurban vermişti. Kazimiyeye doğru yol alan kalabalıklar Eimme Köprüsü (İmamlar) üzerinden geçerken ‘Aramızda intihar bombacısı var’ şeklinde bir söylenti, kitleleri panikletmiş ve vaveylaya yolaçmıştı. Panik izdihama ve kargaşaya yol açmış ve bu izdihamda yaklaşık bin kişi hayatını kaybetmişti. Bu facianın zirvesinde Bağdat’ın kahramanı Osman vardı. Azamiyeli olarak komşusu ve kardeşleri olan Kazimiyelilerin imdadına yetişiyordu. Nehire düşenleri kurtarma ona düşmüştü. Daha önçe Aşure ziyaretlerinden birisinde yine boğulma tehlikesi geçirenleri o kurtarmıştı. O mezhep avcısı değil, insan fedaisi ve cankurtaranı idi. İşte 30/31 Ağustos tarihinde İmamlar Köprüsü Faciasında Dicle’ye düşenlerin imdadına Osman ve benzerleri yetişmişti. Osman altı kişiyi kurtardıktan ve kıyıya taşıdıktan sonra yedinci felaketzedeyi de kurtarmak için Dicle’ye daldığında nefesi yetmemiş ve kurtarılamayan diğerleri gibi boğulmuştu. Sonra Osman’ın cesedine ulaşıldı ve Azamiye de muazzam bir tören yapıldı. Bu Osman’ın geride bıraktığı mirastı. Şiiler ve Sünniler onu anmak için birararya gelmişler ve Osman’ın ruhu onları kaynaştırmıştı. İşte bu kaynaşmayı sağlamak ve birlik ve beraberliği temin için binlerce Osman gibi gönülleye ve fedaiye ihtiyaç var. Irak’ın ve onun ötesinde İslâm âleminin kurtuluşu buna bağlı.
***
Ebu Rıdaa’nın hikâyesi ise bambaşka. Osman cankurtaran ise o bir insan avcısı. Osman 17’sinde iken o otuzlu kırklı yaşlarında. Menhus bir ruhu temsil ediyor. Tam da işgalcilerin istediği bir ruh. Muhtemelen Londralı bir Yahudi olduğu söylenen Karındeşen Jack gibi bulunduğu şehri titretiyor. Karındeşen Jack’ın ünü Londra ve kadınları titretirken Ebu Rıdaa’nın adı ise Bağdat’ı ve Sünnileri titretiyor. Yöntemi basit. Ayrım gözeterek Sünnileri seçiyor ve seçtikten sonra ise ayrım gözetmeden kurbanları önce işkenceden geçiriyor, ardından da infaz ediyor. Yöntemi bu. Mehdi Ordusu namına çalıştığı söyleniyor. Mehdi Ordusuna göre ise kendi hesabına çalışan birisi. Yakayı ele vermemesinin nedeni görünmez hamileri olmalı. Kimse onlar? Milislerle irtibatlı olduğu söyleniyor. Bu milislerin bir kısmı Sadr’ın Mehdi Ordusu diğeri de SCIRI’nın Bedir Tugayları. En büyük tutkusu Tarık Haşimi gibi Sünni siyasetçileri kaçırmak ve infaz etmek. Sünnileri öldürmeyi bir nefs-i müdafaa yani misilleme olarak görüyor. Bağdat, onun Sünnileri nasıl kestiğine dair hikâyelerle çalkalanıyor. Bu Ömer isimlilerin kesildiği ve sonra konteynerlere boca edildiği bir misilleme biçimi. Kısa boylu, esmer ve cahil biri olarak tanınıyor. Eski bir balıkçı. Şiilere göre biraz eğitimli olsaymış lider olabilirmiş. Sünni Raid Abdusselam’a göre ise “Böyle bir suçlunun insanların kalbine korku salması doğal. Ama taraftarları Şiilerin cahil ve aptal kesimiyle sınırlı...” Belki biraz ferasetli ve eğitimli olsaydı veya en azından Osman gibi herkesi kapsayacak saf ve temiz bir yüreği olsaydı muhtemelen o da kendisi gibi bir sünni avcısı olmak yerine Osman gibi cankurtaran olmayı yeğlerdi.
05.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|