Kuzey Kore’nin— doğruysa—nükleer bir deneme yapması ve dokuzuncu ülke olarak nükleer kulübe üye olması Pentagon’un da ifade ettiği gibi stratejik dengeleri değiştirecektir. Pyongyang’ın nükleer deneme yapması, Bush’un ikinci devresinin sonuna doğru İran’ı vurarak nükleer bir kıyamet başlatacağı yönündeki senaryoları da güçlendirmiş oldu. Aslında, Kuzey Kore belki de hiç istemediği halde bu denemesiyle birlikte en fazla İran’a zarar vermiş, Bush’un İran karşısındaki diplomasi seçeneğini iyice azaltmış oldu. Zaten İsrail hemen fırsattan istifade ederek vakit varken İran’ı durdurmanın gereğini gündeme getirdi. Pyongyang’ın bu denemesi ABD ile İran arasında nükleer programa dayalı çatışma ihtimalini yüzde yüz arttırmıştır. Halbuki ilk defa olarak Bush Irak bataklığından sonra teenni ile hareket etmenin faydalarına inanmaya başlamıştı.
İki unsur ABD ile İran arasındaki çatışma ihtimalini keskinleştirmiştir. Bu unsurlardan ilki Ahmedinejad gibi, kimilerine göre ‘demagog’ sayılan bir liderin cumhurbaşkanı olmasıdır. İkinci unsur ise Kuzey Kore’nin nükleer kulübe üye olmasıdır. 1998 yılında Pakistan’ın yaptığı denemeden sonra gerçekleşen bu yeni deneme de Kuzey Kore’nin nükleer kulübe üye olmasının işareti oldu. Ve böylece İran’a yönelik süreç hem keskinleşmiş, hem de hızlanmış oldu. Tabiî ki bu hususta asıl kabahat Bush ve yönetiminin. Zira Demokratların da yerinde bir şekilde ifadesiyle Bush ‘ kitle imha silâhları’ adına olmadık bir ülkeyi yani Irak’ı işgal etmiş, ama buna mukabil olan bir ülkeye de seyirci kalmıştır. Bu, Bush ve Cumhuriyetçiler için ek baskı demektir. Yine de Bush’un Kuze Kore karşısındaki seçenekleri bellidir. Şer ekseni olarak mütalaa ettiği ülkelerden birisi olan Kuzey Kore karşısında güç kullanırsa düşman cephesini daha da genişletmiş ve gücünü azaltmış olacaktır. Kullanmazsa nükleer yarışı tetiklemiş ve domino etkisini kabullenmiş olacaktır. Hepsi de birbirinden kötü. Domino etkisine izin verilecekse o takdirde Japonya sözel olarak reddetse bile, fiilî olarak bu yarışa katılacaktır. Tersi düşünülemez. Bu durumda ABD bölgedeki kontrolünü hepten kaybedecektir. Latin Amerika’nın ardından ABD’nin bu bölge üzerindeki nüfuzu da giderek azalıyor. Böyle bir yarış Amerikan nüfuzunu daha da daraltacaktır.
***
Financial Times başyazısında Kuzey Kore’nin nükleer silah denemesinin dünya için büyük bir tehdit olduğunu savunarak şu görüşlere yer vermiştir: “Eğer doğrulanırsa, Kuzey Kore, nükleer silaha sahip olduğu bilinen dokuzuncu ülke olacak. Kuzey Kore’nin zafer olarak lanse ettiği bu gelişme, dünya istikrarı için büyük bir tehdit. Riskler açık; Kuzey Kore’nin, topraklarını vurabilecek nükleer silaha sahip olduğunu bilen Japonya, dünyada nükleer saldırıya uğramış tek ülke olmasına rağmen nükleer silah geliştirmeye çalışabilir. Bu da Doğu Asya’da yeni bir silâhlanma yarışı başlatabilir. Kuzey Kore’nin meydan okuyan tavrı başta İran olmak üzere nükleer silaha sahip olmak isteyen ülkeleri daha da cesaretlendirebilir. Nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik uluslararası mekanizma iyice zayıflar. Halkına karşı sorumsuzca davranan yoksul bir ülke, Çin’in ve Amerika’nın burnunun dibinde nükleer silah geliştirebiliyorsa diğerlerini kim durdurabilir? Kuzey Kore’ye savaş ilan edilmesi zayıf bir ihtimal. ABD bunu göze alamaz. Ekonomik yaptırımlarsa açlıkla pençeleşen Kuzey Kore halkına, liderlerinden daha fazla zarar verir..” Ancak ekonomik yaptırımlar Kuzey Kore’yi durdurmaya yetmediği gibi belki İran’ı da durduramayacaktır. Hatta daha fazla bileme ihtimali de varittir. Her ne kadar Kuzey Kore’nin açlığa talimli, İran’ın talimsiz olduğunu ve dolayısıyla yaptırımların İran üzerinde daha etkili olacağını varsayanlar bulunsa da bu zayıf bir ihtimaldir. Mesele sadece İran’ın nükleer silahlara sahip olması da değildir. Belki neoconları asıl ürkeden gelişme İsrail’e daha yakın coğrafyada Türkiye ve Mısır gibi ülkelerin de aynı güce ulaşmaları ihtimalidir. The Independent, “Türkiye ve Mısır’ın, nükleer silah geliştirmek için gerekli materyali işleyecek kapasitede nükleer reaktöre sahip ülkeler arasında olduğunu” öne sürdü.
***
Madeliene Albright da böyle düşünüyor. Eski ABD Dışişleri Bakanı Madeliene Albright, bir süre önce Financial Times’a mülakatında şöyle demişti: Irak’tan alınan mesaj şu: Eğer nükleer silahınız yoksa işgal edilirsiniz. Varsa kurtulursunuz. Bush yönetimi bu görüşü reddediyor. Ancak bugün her an patlamaya hazır Ortadoğu’da birçok ülke, nükleer silah geliştirme planları yapıyor. İran reddetse de nükleer silâh peşinde olduğu tahmin ediliyor. Türkiye ve Mısır da nükleer santraller inşa edeceğini açıkladı. Resmî ağızlar reddetse de bu iki ülke nükleer seçeneklerini açık tutuyor. Bu, İran’ın nükleer silâh geliştirme endişesinden kaynaklanan bir durum.
Demokratlar da tam bu noktadan Bush’a yükleniyorlar. John Kerry, ‘’Biz, hiçbir kitle imha silâhının bulunmadığı Irak’ta başımızı derde sokarken, (Kuzey Kore’deki) bir çılgın, en ileri kitle imha silâhını denedi bile’’ demekten kendini alamıyor. Demokrat Partinin Senatodaki azınlık grubu lideri senator Harry Reid de ‘’Bush’un, Kuzey Kore’deki bu tehlikeli gelişmenin önüne geçmek için yıllarca zamanı oldu, Ancak o bu sorunu hep küçük göstermeyi tercih etti’’ diye konuşuyor.
Bush’un yaklaşık beş yıl önce İran, Irak ve Kuzey Kore’yi ‘’şer ekseni’’ olarak tanımladığını hatırlatan Demokrat Partili eski senatör Sam Nunn da gelişmeyi şöyle özetliyor ‘’Şer ekseninin yanlış ucundan, en tehlikesiz ülkeden başladık. Şimdi bu yanlışın cezasını çekiyoruz.’’ Bush’un politikaları gelinen nokta itibarıyla ABD’yi daha keskin seçeneklerle ve virajlarla karşı karşıya getirmiş bulunuyor. Ve hepsi birbirinden beter.
11.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|