Huzurun salıncağında salınan dünya yolcusu, varacağı menzili düşünür. Düşündükçe, yarınlara bağlanmış ümitleri ile muştu alır berrak fikirlerinden. Dest be dest bağlanır kalbî safiyetin muhabbetine.
Bir çıngırak gibi seslenir yanlış adımların sinyalleri. Bir avaks gibi uyarır, günah menziline giren iradesiz arzuların fay hattını. Depreme hazır bir yapının, güvenlik ve emniyet katsayılarını verir mühendis eline.
Bir gonca açılır, gül kokan temsilin asil yapraklarına. Bir fişek atılır, tetikleyen niyetin hedefe kilitlenmiş ânına. Bir dost alır sizi kendi yanına, candan kanına...
Sevdalara sevdalanan, sevdalıdır. Sevda; hamiyetin hışmına uğramamış yüreğin sev dalıdır. Bir çift sözün titrekliğidir. Bir hüznün mutluluk şarkısıdır;
“Kırmızı gül demet demet,
Sevda değil bir alâmet
Balam nenni yavrum neni…
Gitti gelmez o muhabbet,
Şol revanda balam kaldı.
Balam nenni yavrum neni…” diyen hasretin derdi, sevdayı aşmış sevdadır.
“Kırmızı gül her dem olmaz.
Yaralara merhem olmaz.
Balam nenni, yavrum nenni...
Ol tabipten derman gelmez.
Şol revanda balam kaldı.
Balam nenni, yavrum nenni…” çığlığında yaraya tuz basan, hekimden, derde devadan gayri reçetelerin anlamsızlığına sitem var sevda üstü sevdaya sevdalananların.
Burnunuzdan tüter mi sevdanız? Uykusuz kalır mısınız sevdanın düşleri ile uyanırken?
Düşlerinizle yatar mısınız? Sonra onunla kalkıp, can bedende dâim kalan enerji ile sevdanıza tutulur musunuz?
Anlaşılmadığınızda ümidin bestesini yapar mısınız? Kırık mızraptan kopmadan kendinizden kopmaya hazır mısınız? Sevdanız uğruna kendiniz olup kendinizden olmamaya vurgun musunuz?
Turnalar mı sizi heyecanlandırır, onlara ulaşmak mı? Onları hissetmek mi, yoksa avlamak mı?
Sevgileri yarına bıraktınız mı? Gelirleri unuttunuz mu? Yanlış anlaşılma riskini göze aldınız mı? Kendi vicdanınızda mutlu kaldınız mı? Yüreğinizle yandınız mı?
Bölük pörçük talepler listesiyle mi güldestenizi hazırladınız, yoksa desteden ve destekten vazgeçip güle bülbül mü oldunuz?
Figanınızı kalbinize gömüp şivan yapmadan, selden kütük kapmadan ve sebeplere tapmadan, istiğnanın dik başlı tevhid sevdasında müstağnî olmaya ne dersiniz?
Çatılmadan, atılmadan, katılmadan “güvenli bir yol” izlemek, sevdalı yüreklerin semtine uğrayamayacağı ayrı bir dünyadır. Birbirini anlamayacak iki kutup varsa, bu iki farklı semt sakinlerinin aynı mahallede kalma talihsizliği, sevdaya yüklenmiş eziyettir. Sevdayı doğrayan kasaptır, sevdasının cefasına güle oynaya koşanın çektiği ise azaptır.
Kasap et derdinde, koyun ise canına can katan hazmedilmiş süt derdinde. Biri kendi yerinde, diğeri dâvâ yükünün eğerinde.
Sevdalandıkça yaşlanan, yaşadıkça taşlanan, anladıkça haşlanan bir yürek, azmin ihlâsında sadece sevdanın yüküne talip sevdalılara sevdalanır.
“Kendim ettim kendim buldum.
Gül gibi sararıp soldum.
Eyvah eyvah...” diyen nedametin gıkı çıkmaz bu vadide. Katmerli sancıların esamesi okunmaz bu bedenlerde.
“Bilmez yar derdimi,
Kararan göz yaşlarım dinmez.
Eyvah eyvah...”
Acı alır ahuyu, sızı çeker yarayı, hüzün bağlar karayı… Sevda tutuşmadıkça, yanmadıkça ve kendine tutunmadıkça. Bir başkası alır sevdanın ahını, yıkar sevdanın şahını.
Yıkılan kalkar yerinden, düşe kalka yürür göz ferinden...
Puslu yola koyuldukça, önünü görmese de yürür, görse de yürür. Kendi yolunda ve huzurun kolunda. Sadece yürür. Ürüyen ürür.
O sadece yürür... Yürür... Yürür... İnandığı yolda... İdealinin sevdasında huzur vadilerine... Beka âlemine...
05.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|