83. yaşını kutladık Cumhuriyetin.
Daha nice 83 yıllara, devletimiz ve milletimizin ebediyen payidar olması dileğinde bulunduk.
Cumhuriyeti tek parti idaresinden ve 10. yıl marşından ibaret görenler, elbette ki, çok partili sisteme geçilmesiyle birlikte rejimin amacından saptırıldığına inandılar.
Onlar için cumhuriyet demek, ortaokul öğrencilerinin dahi resmî şapkalarla okula gidip geldiği, yavru kurtların “Cumhuriyeti bir baştan yarattığı, memleketin demir ağlarla örülüp,” jandarma ve tahsildar korkusuyla idare edildiği, 10. yıl marşının her sabah söylenmesi demekti.
“10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan” denilirken, millî sanayinin çarıklı neferlerinin resmî geçit yapmasını arzu ettiler her zaman.
Birilerine göre de 83 yıl, Cumhuriyetin içinin neden demokrasi ile doldurulamadığı sorusunun sorulduğu gün demekti.
Başka bir göstergeye gerek yoktur.
Üç darbe, çok sayıda başarısız ihtilâl girişimi ve nihayet bir post modern darbe süreci ile demokrasiye karşı direnmiş bir cumhuriyetimiz var.
Ve bu Cumhuriyetin sorun çözme yeteneği gelişmemiş. Ancak kriz üretiminde oldukça mahir...
Ve bu Cumhuriyet hâlâ resmî ve buyurgan bir kesim tarafından millete karşı bir töhmet unsuru olarak gösterilebiliyor.
Anıtkabir’e gidenlerin çokluğu, gitmeyenlere karşı bir gövde gösterisi olarak takdim ediliyor, birileri ilk bulduğu fırsatta Cumhuriyeti yıkacakmış gibi bir ithamla yaşatılmak isteniyorsa, 83 yaşın verdiği olgunluğa rağmen, evlâtlarını, torunlarını, çocuklarını, gelinlerini, yakınlarını kucaklayamıyor demektir. Bizim cumhuriyetimiz biraz asabî ve huysuz ihtiyarı andırıyor. Kendisini sevip kucaklamak, dizine oturup, sakalını sıvazlayıp, hayat bulmak isteyenlere karşı hoşgörülü değil.
180 ülke arasında hayat standardımız 90. sırada. Bırakın cumhuriyetin ilk devirlerini. Elbette ki bu ülke kurtuluş savaşının küllerinin arasından doğdu. Ancak o külleri de bir türlü üzerimizden atamadığımız bir vakıa.
1960’da kalkınma yarışına birlikte çıktığımız İtalya, İspanya 20 bin dolar gelir seviyesine koşuyorlar.
Bizim çok gerimizde olan 1970’lerde dahi bize imrenen Uzakdoğu ülkeleri, komşumuz Yunanistan bizim 4-5 katımız gelir seviyesini yakaladılar.
83 yaşında vatandaşını kucaklayamayan ve demokratikleşmeye karşı direnen bir Cumhuriyetimiz var.
Ve bu “Cumhuriyetimizi koruma kollama” uğruna çoğu zaman demokratik haklarımız elimizden alınıyor. Partilerimiz kapatılıyor, Cumhuriyeti kuran parlamentomuzun kapısına kilit vuruluyor, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olanlar itilip, kakılıyor. Bu da Cumhuriyet ile millet arasında fay kırıkları oluşturuyor.
Ve bu Cumhuriyetimiz sorunları çözme yeteneğinden çok uzak.
Cumhuriyet kuruldu, bölünme korkusu vardı, hâlâ var.
Cumhuriyet kuruldu, irtica korkusu vardı, hâlâ var.
Cumhuriyet kuruldu, Kürt devleti korkusu vardı, hâlâ var.
Demek ki 83 yılda bu sorunları çözememişiz.
Ve 83 yılında istikrarı arıyor Türkiye.
İstikrar o denli önemli ki...
17 Aralık 2004’te AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasından bu yana 2.5 yılda istikrar uğruna ülkeye gelen yabancı sermaye yatırım 17 milyar dolar. Bu rakam 1980’den 2003 yılına kadar gelen yabancı sermayeye eşit.
Demokratikleştirip bizi kucaklaşmasını istiyoruz Cumhuriyetin.
Kriz üretmesini değil, çözüm bulmasını, ülkeyi geren bir unsur olmasını değil, kucaklamasını arzu ediyoruz.
Biz adı Cumhuriyet olan 83 yaşındaki bu dedemizi, sevip, okşamak, dizinin dibine oturup, onun başımızı sıvazlayıp, öğütler vermesini talep ediyoruz.
Cumhuriyet düşmanı filan değiliz.
Sadece Cumhuriyetin özgürlükçü, kalkınmacı, demokratik bir rejime dönüşmesi için çaba gösteriyoruz.
Evimizin içini düzeltip, sokağımızın önüne temizlemek istiyoruz.
Tencereyi pisletenler diye her defasında bir araba dayak yiyoruz, ama çok iyi biliyoruz ki, onlar iş başına gelince, demokrasinin iffetini kirletiyor…
30.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|