Kastamonu mektuplarından birinde, Üç Aylar sonrası hem kendisinde, hem de yakınındaki Nur talebelerinde bir yorgunluk ve şevklerinde azalma olduğunu belirten Bediüzzaman, buna şu yorumu getiriyor:
“Nasıl ki maddî hava fena ise fena tesir ediyor, manevî hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir.” (s. 41)
Devamında ise bunun izahını yapıyor:
Buna göre, Üç Aylarda bütün mü’minlerin ciddî şekilde ahiret kazancına ve ticaretine yönelmeleri, gayret ve himmetlerini bu noktada yoğunlaştırmaları, İslâm âleminin manevî havasını temizliyor ve güzelleştiriyor.
Manevî fırtınalara bu hava ile mukabele edilerek tahribatlarına meydan verilmiyor.
Ve herkes iç dünyasında, o havaya katkıda bulunma derecesine ve nisbetine göre bundan istifade ediyor.
Bu izahların yeni ve çarpıcı örneklerini geçtiğimiz Üç Aylarda ve özellikle de Ramazan ayında bir defa daha hep birlikte görüp yaşamadık mı?
İrtica konulu kritik çıkışların ve bu bağlamdaki tehlikeli tahriklerin büyük ölçüde akim ve neticesiz kalmasında, fâhiş bir zamanlama hatası olarak Üç Aylara ve Ramazan’a denk getirilmiş oldukları için ters tepmelerinin payı az mıydı?
Gündemi irticaya çevirme çabalarının bu kez tutmaması, ahiret eksenli ibadetlere yoğunlaşmış insanların, bu halet-i ruhiye ile hiç bağdaşmayan itici söylem ve tartışmalara itibar etmeyişinin de bir neticesi değil miydi?
Ama Üç Aylar gittikten sonra, adeta, ahiret ticareti için kurulmuş bulunan tezgâhlar kalkıyor, yerine yine dünya sergileri açılıyor.
Receb, Şaban ve Ramazan’da, tedrîcen yükselen bir süreç içinde ahirete yönelmiş himmetler tekrar dünyevî hedeflere çevriliyor.
İmtihan sırrının gereği olarak hiçbir zaman eksik olmayan ve manevî havayı zehirleyen kirli buharlar da devreye girince, herkes yine derecesine göre bundan zarar görüyor.
Şimdi Üç Aylar ve Ramazan geride kaldı.
Dolayısıyla, dikkat, gayret ve himmetlerin uhrevî hizmetlere yoğunlaşmasıyla fıtrî bir şekilde büründüğümüz manevî zırhın koruyucu tesirinin azalacağı bir sürece girmekteyiz.
Bediüzzaman, bu durumun hizmetlerde yol açabileceği durgunluğu önlemek için nasıl hareket edilmesi gerektiğinin yolunu “Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât (zorluklar) ziyadeleşse, kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir” ifadeleriyle gösteriyor. (a.g.e.)
Demek ki, iki şeye dikkat etmek lâzım:
Biri; hayata, dünyaya, hadiselere ve hizmetin önüne çıkarılacak engellere Risale-i Nur’un gözüyle bakmak. Herşeyin dizgini elinde ve herşeyin anahtarı yanında olan; ihsanı, merhameti çok, abes işi yok bir Rahman ve Hakîm’e iman, tevekkül ve teslim ve Onun, bize şer gibi gelen olaylarda da nice hayırlar gizleyen kader programına itimad.
Diğeri: Zorluk ve engellerdeki artışı, hizmete çok daha fazla sarılıp sahip çıkarak aşma kararlılığı içerisinde yola devam etmek.
Zaten başka da bir çıkar yol yok...
29.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|