Açıkça görünen o ki, soykırım iddiaları bundan sonra da başımızı ağrıtmaya devam edecek. Şu anda Ermeniler üzerinden yürütülen kampanyayı, Süryaniler, Rumlar ve diğer azınlıklarla yayma çabaları da var.
Bu vaziyette ve bu gidişle, yarın başka azınlıkların da işe dahil edilmesi sürpriz olmaz.
Bunun altında, tarihten gelen bir nefret, kin ve intikam duygusuyla Türkiye’ye yönelen husumetlerin yattığı son derece aşikâr.
Ancak Türkiye’yi yöneten zihniyetin, en hafif tabirle “akıl tutulması” olarak nitelenebilecek tavrının, bu husumetlerle sürdürülen amansız taarruzlar karşısında “yumuşak karnımızı” oluşturduğu da bir başka vâkıa.
Zira bu zihniyet herşeyden önce, iddia konusu hadiselerin kendi içimizde serbestçe araştırılıp tartışılmasına engel oluyor.
Böyle olunca da zihinlerde, “Acaba gizlenip örtbas edilmek istenen birşeyler mi var?” kuşkusu doğuyor.
Oysa tarihî gerçekler olduğu gibi kabul edilip, hatalar olduysa—ki olmuştur—sahiplerine rücu edilerek ortaya konulsa, dürüst ve samimî davranılmış ve kasıtlı saldırıların peşinen önü kesilmiş olur.
Ama şimdiki durumda, bütün bir millet “İttihadcıların bozuk kısmı” tarafından gerçekleştirilen cinayetleri savunmaya zorlanıyor.
Fanatik Ermenilerin yaptığı Müslüman katliamlarını nazarlara vererek “Ermeni soykırımı” iddialarını püskürtme gayretleri ise yine bu gayri samimî tavır yüzünden neticesiz kalıyor.
Kaldı ki, bu yöndeki söylemlerin, asıl ulaştırılması gereken dünya kamuoyu ve ilgili dış mahfillere duyurulması noktasındaki noksanlık ve beceriksizlikler de işin ayrı bir ciheti.
Dışarıya duyurup kabul ettiremedikten sonra “Ermeni mezalimi”ni kendi kendimize hatırlatıp durmak bize ne fayda getirebilir ki?
Bunları dünyaya da anlatabiliyor muyuz?
Öte yandan, işin o cihetini bir “kan dâvâsı” mantığıyla ortaya sürmenin de anlamı yok.
Bu konu yalnızca genellemeci “Türkler Ermenilere soykırım yaptı” iftiralarını çürütme ve bazı fanatik Ermenilerin Müslümanlara çok daha fazlasını yaptığı gerçeğine dikkatleri çekme bağlamında gündeme getirilmeli.
Ve Ermeni soykırımı iddialarının arkasından geleceği söylenen tazminat taleplerine karşı, “Eğer tazminat ödenmesi gerekiyorsa bu iş karşılıklıdır ve sadece Van’daki Müslüman kıyımı ve maddî hasarın yekûnu sizi borçlu çıkarır” diyebilmek için el altında tutulmalı.
Yapılabilecek ve yapılması gereken şeylerden biri de, soykırım iddialarına karşı, bunları tasvip etmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermenilerden yararlanmak. Meselâ Hrant Dink gibi isimleri adliye koridorlarında süründürmek yerine böyle bir misyonla dünya kamuoyunun ve medyasının önüne çıkarmak.
Ve bir başka nokta, tam da mukatele ve tehcir ortamının oluşmaya başladığı bir dönemde “Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir” diyen ve Birinci Dünya Harbinde cephede savaşırken Ermenilerin yaşlı, kadın ve çocuklarına dokundurmayan Bediüzzaman’ın mesajlarının içeride ve dışarıda kitlelere mal edilmesi.
19.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|