Tunus hükümetinin almış olduğu bir karara göre, tesettürlü hanımlar sokakta bile başı örtülü şekilde gezemeyecekmiş.
Ajanslara takılan Tunus kaynaklı bu haberde, başını örtenlere ayrıca "Bunun bir daha tekrarlanmayacağı" şeklinde bir de imza attırıldığı bilgisi yer alıyor.
Türkiye'de mâlum çevrelerin ağız suyunu akıtan bu haberin sıhhat derecesini ve meselenin detay kısmını henüz bilemiyoruz.
Ama, bildiğimiz birşey varsa, o da bu yöndeki bir uygulamanın günümüz dünyasında sanıldığı kadar kolay olmayacağıdır.
Bildiğimiz bir diğer nokta da şudur: Bu haberi pür iştahla yayınlayan kimi medya organları, böylesi bir gelişmenin Türkiye'de yaşanmasını istiyor.
Evet, bu yönde bir his var, heves var, arzu var. Bu kesin.
Ancak, bunu kim, nasıl yapacak? Başörtüsünü sokakta da yasaklayacak bir kararı hangi hükümet alabilir? Hangi siyasî parti bu tür bir uygulamaya taraftar olabilir? İktidara aday hangi parti, iktidara geldiğinde sokakta bile başörtüsünü yasaklayacağını söyleyebilir?
Geçmişte, bu yönde bir takım teşebbüsler oldu. Ancak, müdahale geri tepti. Bundan sonra da en geri tepeceğine hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Türkiye, bütün arızalarına rağmen, İslâm ülkeleri içinde demokrasisi en iyi olan ülkedir. Yüz yıllık hürriyet ve demokrasi birikimi olan Türkiye gibi bir ülkede, hiçbir iktidar tesettür aleytarlığı yaparak ömrünü idame ettiremez.
Fas, Tunus, Cezayir gibi Mağrip ülkeleri, daha 1945'lere kadar sömürge durumundaydı. Sömürge sisteminden kurtuldular gerçi, ancak eski sömürge rejimlerin tortuları henüz temizlenebilmiş değil.
Dolayısıyla, Tunus sokaklarında uygulanmak istenen tesettür yasağı, aslında eski sömürge düzeninin uzantısından ibarettir.
Rejimin başında görünenler, gerçekte kendi halkının hissiyatına değil, sömürge geleneğinin günümüz taleplerine tercüman oluyor.
Burada Müslüman Tunus halkının talepleri, beklentileri, o halkın hür vicdanı söz konusu bile değil.
Halkın iradesini gölgeleyen başka iradeler hükmediyor, Tunus'ta.
Hiç şüphesiz, aynı durum Türkiye'de de sahnelenmek isteniyor.
Ancak, böyle bir şey, bu saatten sonra imkân ve ihtimal haricidir. Zira, geçmişte erkeklerin sakalları kesildi, sarıkları çıkartıldı, başlarına zorla serpuş giydirildi; ve fakat, kadınların kıyafeti noktasında herhangi bir kànunî müeyyide konulamadı.
Çarşafı zorla çıkarttırma hevesi ise, kursaklarda kalmaya mahkûm oldu. Aynı heves, bundan sonra da mahkûm kalmaya devam edecek.
Türkiye'de kadınları kimse zayıf ve çaresiz zannetmesin. Fena halde yanılırlar.
Günün Tarihi
Mehmet Akif'in moral konuşmaları
19 Ekim 1920: Büyük şâir Mehmet Akif, halka moral verici konuşmalarda bulunmak üzere, Ankara'daki Meclis'in kararıyla Kastamonu'ya gönderildi.
Kastamonu'ya gelen Akif, başta Nasrullah Camii olmak üzere, muhtelif camilerde Millî Mücadelenin ehemmiyetine dair vaazlarda bulundu. Aynı vaazlarında, Sevr'in kabul edilemeyeceğini ve gerekirse İtilâf devletlerine karşı Moskova hükümetiyle anlaşma yapılabileceği tezini savundu.
Bir buçuk ay boyunca Kastamonu'da kalan ve arada bir sahil kasabası İnebolu'ya da gidip gelen Akif, özellikle bu yöre halkının moral gücünü yüksek tutmaya çalıştı.
Millî Mücadelenin kazanılması için, İnebolu–Kastamonu hattı hayatî bir öneme sahipti. Başta İstanbul olmak üzere, muhtelif noktalardan Anadolu'ya yapılan silâh ve mühimmat sevkiyatı, o günlerde en çok bu güzergâh üzerinden yapılıyordu.
Bu sebeple de Kastamonu, son derece stratejik bir ehemmiyete sahipti.
M. Akif–Eşref Edib
buluşması
İstanbul fiilen işgal edildikten sonra, burada serbest neşriyat hizmeti alabildiğine zorlaştı.
Bu sebeple, sahip olduğu Sebilürreşad gazetesinin matbaa malzemesini toplayan Eşref Edip, kayınbiraderinin hakimlik yapmış olduğu Kastamonu'ya hicret etti.
Neşriyat hizmetini burada sürdürürken de, vesveseli valinin hışmına uğradı. Eşref Edib'i Ankara'ya şikâyet etti ve onu Sinop'a sürgün ettirdi.
Bu gelişmeden haberdar olan M. Akif ise, derhal harekete geeçerek eski dostu ve fikir arkadaşı olan Eşref Edib'in tekrar Kastamonu'ya iade edilmesini sağladı. Hemen ardından, kendisi de aynı şehre gelerek burada birlikte çalışmaya başladılar.
O tarihteki Sebilürreşad mecmuasının birkaç nüshası Kastamonu'da basıldı. Bu nüshalarda, Millî Mücadelenin ehemmiyetini vurgulayan yazılar ve bilhassa M. Akif'in Nasrullah Camiinde yaptığı konuşmalar yer alıyordu. (Bu vaazlar, aynı günlerde Anadolu'da çıkan pekçok mahalli gazete ve mecmuada da neşredilerek halka dağıtılır.)
Ankara hükümetinin takdirini kazanan buradaki faaliyetler sebebiyle, iki dost şahsiyet Ankara'ya davet edildiler.
İkisi de dâvete icabet ederek gittiler; ancak, zamanla (özellikle 1923'ten sonra) Ankara hükümeti ile uzlaşamayarak safdışı edildiler.
M. Akif, Kahire'ye hicret edip giderken, İstiklâl Mahkemesinde yargılanan Eşref Edip ise, Elazığ'da içinde her türlü haşeratın cirit attığı bir hapishaneye mahkûm olarak gönderildi.
19.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|