Mecliste iktidar ve muhalefet kulisinin açıldığı giriş holünde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle düzenlenen, “Fotoğraflarla Atatürk sergisi” var.
Sergiyi gezerken, bir yandan da gözlemlerde bulundum.
Aslında herkes kendi amacına hizmet eden Atatürk fotoğraflarıyla daha çok ilgili.
Kimi Atatürk’ün hemen yanındaki Lâtife Hanımın siyah çarşaflı, eli eldivenli, tam tesettür içindeki fotoğraflarına dikkat ediyor.
Orada, bugün Atatürkçülük ve laiklik adına başörtüsünü yasaklayan zihniyete karşı bir ima gizli aslında. “Atatürk’ün eşi dahi başını kapatmış” sözlerini işitmek mümkün.
Dumlupınar’da muharebe sonrası cepheyi teftiş ederken Atatürk’ün yanındaki Lâtife Hanım portresi de oldukça ilginç.
Belki bir süredir İpek Çalışlar’ın, “Latife Hanım” kitabını okuduğum için midir nedir, diğer zamanlara göre Latife Hanımlı fotoğraflar daha bir ilgimi çekti.
Ancak siyaset tarihini iyi bilen birileriyle o sergiyi gezmeyi doğrusu çok istedim.
Çünkü değişen devirlere göre kıyafetinden, yakın çevresine kadar değişen bir Atatürk var. Bizde İsmet Paşalı fotoğraflar pek bir ön plana çıkarılır. Çünkü derin Cumhuriyet’in İsmet Paşa ile kaim olduğuna inanır bazı kesimler. Büyük ölçüde bu tez doğrudur da...
Balıkesir’de hilafet nutku veren Atatürk’ten, Güneş Dil Teorisine kendini kaptırmış Atatürk’e kadar sadece şahıs olarak Mustafa Kemal’deki değişimleri ve dönüşümleri değil, Türkiye’nin seyri vardı o fotoğraflarda. İşte bu yüzden yakın tarihi iyi bilen birileriyle incelemek istedim, yokluğundan dolayı hayıflandım.
Bu düşüncelerle Meclisten ayrılırken birden YİMPAŞ kavgası koptu. Milliyet gazetesinin YİMPAŞ’la ilgili olayı bir süredir ısrarla gündeme taşıması, EPDK’nın 28 dağıtım şirketine 1.7 milyar YTL para cezası kesmesinin rövanşı olarak değerlendiriliyor. Önümüzdeki hafta okların Kombassan’a döneceği söylentileri dolaşıyor.
Ancak kavga YİMPAŞ ile AKP’nin ilişkilendirilmesi üzerine patlak verdi.
YİMPAŞ’la ilgili tartışmalarda hukuk devleti açısından bir yanlışlık yapılıyor. “Bakan niye yakalatmıyor?” Bu ülkede bakanlar hakkında mahkeme kararı olmayan insanları yakalatmakla mı yükümlü? Burası derebeylik mi? Hukuk devletinde bakanların adam yakalatma yetkisi mi var. Bu 83 yıllık Cumhuriyete bir hakaret.
Birileri çıksa da şunu ifade etse istiyordum. Meclisteki tartışmanın bu açıdan faydası oldu. Kendisi de bir hukukçu olan Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, “Adalet Bakanı hiçbir hakime, savcıya talimat veremez” dedi.
Bir tartışmayı yürütürken, hukukun temel ilkelerini ayaklar altına almamamız lâzım.
Başka bir zaman bakan bir imada bulunur, çıkar, ‘Hukuk devleti, bakan mahkeme kararı olmadan birinin yakalanmasını nasıl isteyebiliriz’ deriz. Böyle bir hukuk devleti olur mu?
Mecliste CHP’lilerle AKP’lileri karşı karşıya getiren YİMPAŞ olayı Başbakan Erdoğan’ın da gündemindeydi. Erdoğan, YİMPAŞ’la partisinin ilişkilendirilmesine tepki gösterdi.
Erdoğan, tefecilerin sırtından AKP’nin vurulmaya çalışıldığını söylerken, aynı zamanda YİMPAŞ’a da bir göndermede bulundu.
Öyle gözüküyor ki önümüzdeki günlerde, çok tehlikeli bir şekilde “İslâmcı” denilen holdingler üzerinden iktidarı yıpratma çabalarına tanık olacağız. Tabiî ayrı bir tartışma konusu.
Şeffaflığın olmadığı yerde bu tür sıkıntılar yaşanıyor. Milliyet gazetesinin niyeti bir mağduriyeti ortaya çıkarmak değil elbette ki. Bu konularda hiçbir zaman samimi olmadılar. Kader-i ilahi ciheti bir yana, ama dinin siyaset ve ticaret için kullanılmasının ne denli tehlikeli olduğunu bir daha anlıyoruz. Ticarî beceriksizliklerin ya da siyasî başarısızlıkların faturası tertemiz İslâm dinine çıkıyor. Bu konuda dinin hiçbir maksat ve menfaate âlet edilemeyeceği noktasında ortaya koyduğu tezle Bediüzzaman Said Nursi bize yine ışık tutuyor.
Sağolasın Üstad, bizi yine yanıltmadın...
02.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|