Kendimle baş başa kalınca girmeye çalışıyorum gerçekler âlemine. Dünyadan ayrılıyorum adeta. Bir kuş gibi kanatlanarak gönlümü ihtizaza getiren âlemlere doğru yol alıyorum. Huzur doluyorum ve kendimi buluyorum bu yolculukta.
Böyle zamanlarda başlangıç noktam, kâinatın ve bir önemli parçası olan dünyanın yaratılışının tâ ilk yıllarına hayalimle gitmek olmaktadır. Orada Kudreti nihayetsiz Yaratıcımın mükemmel bir nizam ve intizam ile yarattığı mahlûkatı düşünüyorum. Orada imtihan aklıma geliyor. İnsanın yaratılışı ve dünyaya imtihan için gönderilişinin hikâyesi aklımda canlanmaya başlıyor.
Âdem (a.s) babamızın başından geçenlerin izini sürüyorum. Cennete insanların tekrar dönmesi için takdir edilen Kaderin programını takip etmeye çalışıyorum. Nice insanlar gelmiş dünyamıza. Niceleri İlâhî programı anlamış ve istikamet üzere olmuş, niceleri de Şeytan-ı lâinin tuzağına düşerek insanlık hedefinden ayrılmış bu âlemde. Sanki çok yakın zamanda yaşanmış bütün bu gerçekler.
Her adımda hakikatlerin parlaklığını daha fazla hissediyorum. Rabbime bütün duygularımla şükretmeye başlıyorum. Ben bir insanım ve Yaratıcımın kim olduğunu biliyorum ve hep koruma altında olduğumu düşünüyorum.
İnsan olmanın ayrıcalığını her an yaşadığımı hissediyorum. Halife olmanın büyüklüğünün anlaşılmamasının neticesinde büyük felâket ve helâketlerin var olduğunu düşünüyorum. Her nefes alışımda bana bahşedilen güzelliklerin değerini daha iyi anlamaya başlıyorum.
Düşüncelere daldıkça dünyadan uzaklaşıyorum. Rabbime ulaşan yolların pürüzsüzlüğünü anladığım nisbette emniyet içinde yoluma devam ediyorum. Yolların sahipsiz olmadığını, yolcuların başıboş olmamaları gerektiğini düşündükçe insan olmamın hazzı daha fazla beni büyülüyor. Gittikçe şükrümü arttırmam gerektiğini anlıyorum.
Yaşadıklarımın rüya olmadığını biliyorum. Hayalen de olsa, yaşadığım âlemlerin aydınlığıyla çoğu zaman kendimden geçiyorum. Ama sarhoş olmuyorum. Aklımı ve şuurumu kaybetmiyorum. Bana verilen bu değerli âletlerle Yaratılış gerçeğini büyük bir itina ile kavramaya çalışıyorum.
“Hakikat-ı Muhammediye” aydınlığının var olan her şeyi karanlıklardan kurtarma gücüne sahip olduğu gerçeğini iyi kavramak için büyük bir çaba içine girmeye çalışıyorum. “İlk İnsan”dan itibaren insanlık âleminde başlayan iman nurunun insanlığı hangi badirelerden kurtardığını anlamaya çalışıyorum. O görevli büyük insanlara karşı büyük minnet duygularını içimde taşımaya başlıyorum.
Zamanların en güzelini arıyorum. Arayışlarım beni “Asr-ı Saadet”in tarif edilmesi zor huzur ülkesine ulaştırıyor. Şeytanların iş yapamaz hale geldiği saadet ülkesinde, adeta melekleşen insanların Allah’a yönelen samîmî niyazlarını duyuyorum. Onların Allah’tan ve Allah’ın Resûlünden (asm) başka hiçbir şeye ciddî değer vermediklerini görüyorum.
Hep o huzur ülkesinde kalmak istiyorum. Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı o büyük Zat’ın yollarına yüzümü sürmek ve o ülkesinin mis kokan topraklarını doya doya koklamak istiyorum. Biliyorum ki gerçek insanlığın yolu oradan geçmektedir. İnsanlık için kurtuluşu arayanların yönelmeleri gereken tek istikamet orasıdır.
Bana hakikatler getiren O Yüce insana bütün sevgilerimi vermek, onun kurtuluşa götüren sevgisinden nasiplenmek istiyorum. Kalbimin kapılarını, sadece onun Rabbimden bana getirdiği öğretilere açabilmek umuduyla yaşamak istiyorum. Keşke kalbimde dünyaya ait olan her şeyi silerek, yerine o Yüce Rehberin, o şefkat menbaının sevgisini yerleştirebilseydim.
Sadece Rabbimin ve Onun Habibinin sevgisiyle kendimi bulabileceğimi çok iyi biliyorum. Bunun için de karşıma çıkan engelleri yıkmak, yolumdaki maniaları ortadan kaldırmak için büyük bir kararlılık içinde olmam gerektiğini düşünüyorum. Ve bu kararlılığın bende eksik olmaması için Rabbimin inayetine büyük ihtiyaç duyduğumu da unutmuyorum.
21.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|