“Güzel ülkemin güzel insanları” diye bir söz var ya, ilginç bir ülkeyiz gerçekten. İstisnalar olsa da, çoğu insanımız dinî duygulardan, manevi iklimden ne kadar uzak yaşasa da, etrafında dindar insanların olmasından hoşnut oluyor. İlginç bir durum değil mi? Kendisi o değerleri yaşamasa da, tarafgir… İşte birkaç manzara…
I. Tablo
Ev hali, insanlık hali…
Geçtiğimiz günlerde şiddetle ihtiyaç duyduğum bir problemin çözümü için, konunun uzmanları bana ispirto tavsiye ettiler. Bunun için gösterdikleri adres ise bir TEKEL bayii idi. Zira eczahanelerde bulunmuyordu, olansa uygun değildi.
(Dinini yaşama gayreti içinde olan birinin TEKEL ürünlerine bakış açısı belli. Normal durumda, kapısından içeri bakmak bile hoş değil. Devletin vatandaşını, kendi eliyle zehirlemesi de üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir mevzu…)
Epeyce bir süre kime aldırsam, nerden bulsam derken, günler sonra Fatih’te hiç ummadığım bir sokakta, karşılaştığım bayiden sıkılarak içeri girdim. Ben sıkıntılı, tezgâhtar şaşkın…
“Hayırdır hanım abla, ne iştir?”
“İspirto lâzım da. Evde bir iş için…”
“İnsanlık hali işte..” diyor, dükkânı yeni devraldığından malzemelerin yerini bilmediğini söyleyerek, uzun aramalardan sonra şişeyi uzatıyor, fiyatını soruyorum. Fiyatı da bilmiyor. Öğrenmek için aradığı telefon cevap da vermeyince,
“Hadi işin görülsün. Ne istiyorsan ver..”diyor. Beri yanda da söyleniyor “Beni bu haram işe bulaştıran utansın. Benim babam şehit polis. Ben şehit oğluyum, ama halime bak hanım abla…” diyor. “Duâ edin de, Allah bir sebep halk etsin bu işten kurtulun” sözlerimeyse “Sen de duâ et, sen de hanım abla. Fiyat fazla, az olabilir. Helâlleşelim….” diye cevap veriyor.
Şaşkın bir şekilde dükkândan ayrılıyorum…
Bir gün TEKEL bayiine uğrayacağım, hele oradaki satıcıdan “Haram, helâl, duâ, şehit…” gibi manevî değerlere ait kelimeleri duyacağım hiç aklıma gelmezdi.
Ön yargılar insana neler düşündürüyor değil mi?
(Bu arada belirteyim, şişenin üzerindeki etiketten Brezilya malı olduğunu öğrenmem de ayrı bir şaşkınlık sebebiydi… Onu bile üretecek teknolojimiz kalmamış.)
II. Tablo
Yıllar önce katıldığım bir panelde, program öncesi yanımdaki akademisyen hanımla dinî değerler üzerine sohbet ediyoruz. Söyledikleri yıllar sonra bile kulaklarımda çınlar: “Ben haramı ve helâli biliyorum. Ama dinimi zevklerime yenik düştüğümden yaşayamamanın pişmanlığı içindeyim. Ümit ediyorum bir gün başaracağım. Benim asıl şaşırdığım insan türü, haramı ve helâli bildiği halde, haramı meşrulaştırmaya çalışanlar, buna fetva isteyenler, fetva verenler… Haram haramdır, helâl de helâl. Kafa karıştırmayı bıraksınlar da rahat rahat pişmanlığımızı yaşayalım…”
III. Tablo
Bu tablo da bir dansöz ile ilgili… Irak’a demokrasi götüren(!) Amerikan askerlerine dans teklifini ve 50 bin doları “İnsanlar kan ağlarken dans edemem” diyerek geri çeviren ünlü dansöz kendisiyle yapılan röportajda bakın neler söylüyor: “Sonuna kadar Müslümanım Elhamdülillah. Bir çok kez pek çok şeyden vazgeçtim, ama sonuçta şuna karar verdim. Bugüne kadar ayakta olmamın tek sebebi kurban olduğum Rabbimin bana verdiği güç ve O’na olan inancım. Rabbim inşallah beni affeder…” (Nokta, 16 Kasım 2006)
Bunlara benzer tabloları mutlaka sizler de yaşamış, okumuşsunuzdur…
Bu manzaralar insana şu tesbitleri hatırlatmıyor mu?
“Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda Kur’ân’ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufunetli bir çamur içinde kafile-i beşer düşe kalka gidiyor. Bir kısmı selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtalar bulmuş. Bir kısmı ekseri o ufunetli, pis, çamur bataklık içinde karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi sarhoşluk sebebiyle o mis çamuru misk ü amber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor, düşerek kalkarak gider, ta boğulur. Yüzde sekseni ise bataklığı anlar, ufunetli pis olduğunu hisseder, fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar… Dalaletten nefret edenlerdir, fakat çıkamıyorlar, kurtulmak istiyorlar, yol bulamıyorlar…” (Bediüzzaman Said Nursi, 13. Mektub)
İşte onların bataklıktaki karanlığını, Kur’ân’ın nurlarıyla aydınlatmamız gerekiyor? O nurlara yakışır bir hassasiyet, özen ve ihtisasla…
Nura karşı kavga edilir mi? Nurla yardıma koşana engel olup düşmanlık besleyen şeytana yardım etmiş olmaz mı?
19.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|