Malûmunuz, Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde dünyaya geldikten bir saat sonra ölen ve başı maymuna benzeyen bebek görenleri şok etti. Ekrandan izleyebildiğim ve çeşitli yerlerden tetkik edebildiğim kadarıyla, gerçekten şaşırtmayacak cinsten değildi. Ancak beni hayrette bırakan, hem bunun hikmetini arama ihtiyacından doğan merak, hem de etrafımızı çepeçevre sarmış anbean gerçekleşen yaratılıştan çoğu zaman habersiz olmaktan doğan ibretti.
Söz konusu olaydan sonra çevremde yaşayan insanların “Sübhanallah” tarzı hayretleri dururken, gayr-i ihtiyârî çoğu zaman her sabah geçip de fark edemediğim yolları sarıp sarmalamış rengârenk güzelliği seyredip tefekküre dalmak bana daha cazip geldi nedense. Kimisi, “Bu mucize olmasın!” diye tuttururken, onlara aslında hayatımızda mucizelerin her an gerçekleştiğini söylemek isterdim. En başta bir nutfeden yaratılmış olan biz sağlıklı insanların dünyaya gelmesi bir mucize değil mi? Her sabah taze şebnemleriyle taptaze bir görünüm arz eden çiçekler, etrafa yaydıkları kokularıyla yaratılışın uhrevî hayretini cezp edecek kadar cazip değil mi? O çiçekleri bir bir dolaşıp “altıgen” şeklindeki peteklerinde bal yapan arıların hâlleri, göremeyen gözlerimizin önünde mucizevî bir olayın günbegün gerçekleştiğini fark etmediğimizin açık delili değil mi?
Peki ya toprak? Her tohumun ayrı ayrı yetişme imkânı bulduğu âdeta bin bir cihazlı fabrika misali işleyen toprağa ne demeli? Onu da gözlerimiz görmüyor mu? Sarı sarı ayvalar, elmalar, ne kadar çeşit varsa yetişen meyveler ve onların ağaçları mucizevî bir elin varlığından haberdar olmamıza yetmiyor mu meselâ? “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki, O mutlaka ölüleri diriltir. Daha da her şeye gücü yetendir O!” (Rum Sûresi: 50) âyetinin belirttiği ifadenin açık seçik ortada oluşu değil mi? Peki gökler… Güneş ve ay gibi belirli yahut belirsiz bütün gök cisimlerinin öylece boşlukta durması neyin ifadesidir sizce? Sıradan gerçekleşen olaylar silsilesinin ifadesi mi? Yoksa, gerçekten değişim ve dönüşüm dediğimiz olay ya da olayların anbean mucizevârî ortaya çıkışının ifadesi mi? “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur” (Kâf Sûresi: 6) âyetinin somut gerçekliği değil mi?
Hayali Bey, ünlü gazelinde, “Cihan-ârâ (Güneş) cihan içredir ârâyı bilmezler / O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler” sözünü boşuna dememiş. Gerçekten uzaklara değil, biraz olsun yakın çevremize, hatta ve hatta kendimize dikkatimizi yönlendirirsek, yaratılışın nice hayret verici yanlarını görürüz.
Bütün iş, bakmakla görmek arasındaki ince çizgiyi fark etmektir. Bu çizgiyi fark etmeyip dikkatimizi sıradanlaştırırsak, hayat da, hayatın içinde meydana gelen değişim-dönüşüm de sıradanlaşır. Böylece sıradanlaşan hayatlar zincirinin bir halkası olmaktan öte başka bir şey yapamayız. Ve böyle sıradan hayat içinde yüzerken, Hatay/Kırıkhan’da meydana gelen olay misâli binde bir olayla sarsılıp belli belirsiz hayretlerle yetinip kalırız. Sonra? Sonrası malûm: Sıradanlığa devam…
19.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|