Özal’la birlikte gündemimize girdi Davos toplantıları.
Liberal ekonominin yükseliş dönemiydi.
Paranın ve malların serbest dolaşımı, kapalı ekonomi ile yönetilen Türkiye için anlaşılması zor bir işti.
İşte o dönemde zihniyet değişikliğini sıkça işledi.
“Biz transformasyon yaptık” sözleri o günün eseriydi.
Ve dün Davos Türkiye’de toplandı. Dünyaca büyük 500 şirketin sahip ve yöneticilerinin katılımıyla.
Ancak Türkiye bu duyguyu yeterince yaşayamadı.
Gazeteci Hadi Uluengin, Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat Ödülünü aldığında ne hissettiğini sormuş: “Tabiî çok sevindim. Ama üzerimdeki yük yüzünden tadını çıkaramadım. Hani trafik kazasına uğramış kişiler derler ya, ‘Her yanım kanıyor, ama acıyı hissetmiyorum’ diye. Ben de sevinci hissetmiyordum” cevabını vermiş.
Her yanı kanadığından acıyı hissetmeyen bir beden mi yoksa, başarıya düşman bir kültürün etkisinden midir bilinmez, biz bu anları ıskalıyoruz.
Matem kültürünün çok ağır yaşandığı bir kültürden gelmemizden dolayı mı yoksa, her şeyi tenkit etme üzerine kurulu bir zihniyetten midir bilemem, ama mutluluğu da acıyı da sanal olarak yaşadığımızı düşünüyorum çoğu zaman.
Bu anları yaşamak, özgüveni ve geleceğe olan inancı güçlendiriyor. Pembe tablolardan nefret ettiğim kadar, “battık-bittik edebiyatı”na da isyan ediyorum.
İnsanlarımızın direncini, başarmaya olan inancını kırıyor bu tür yaklaşımlar.
Başarıları sindire sindire yaşamak, yeni başarılara olan hevesi körüklüyor.
Bu yüzden birçok duygumuz güdük kalıyor, neyi isteyip, neyi istemediğimizi de çoğu zaman bilemiyoruz.
Bu yüzden kimi zaman çok derin şaşkınlık yaşıyoruz.
Nasıl yaşamayız. Bir örnek olay aktaracağım.
AB’nin 301. madde konusundaki ısrarları üzerine 11 sivil toplum kuruluşu, Başbakan Erdoğan’ı ziyaret ederek, 301’in değiştirilmesini talep etti. Erdoğan’da, “Bir öneri getirin” dedi.
Özgürlükler konusundaki, samimiyet testi de zaten bu görüşmeden sonra başladı.
Bu kuruluşlar önce uzmanlar düzeyinde, ardından da başkanlar seviyesinde bir araya geldiler.
Görüşmelerde madde üzerinde bir değişiklik metni ortaya konulamadı. Ancak umutlar kaybedilmedi, ama bu işin zorluğu da görüldü.
301. maddenin giriş bendinde yer alan, “Türk” ibaresini, “Türk milleti” olarak değiştirme teklifi, TOBB ve TÜRK-İŞ gibi bazı kuruluşların sert muhalefetiyle karşılaştı.
Uygulamaya yönelik üçüncü ve dördüncü fıkrada hakimlerin takdir hakkını kısıtlayacak bir metin oluşturulması teklifi ağırlık kazandı. Ancak onun üzerinde de bir uzlaşmaya varılamadı.
Girişime destek veren sivil toplum örgütlerinden bazıları, “Anlaşma olmuyorsa, değişiklik yapmak şart değil” gibi bir noktaya kadar gerilediler. Bu arada 301. madde konusunda dâvâ açıp açmama yetkisinin Adalet Bakanına tanınması ya da ceza miktarlarının azaltılması gibi teklifler de ciddî olarak tartışılmadı değil.
Bu noktada umutlu olduklarını belirtseler de sivil toplum örgütlerinin birkaç gün içinde bir araya gelip, bir metin oluşturmaları mümkün değil.
Peki bunlar Başbakan Erdoğan’ı bu amaç için ziyaret etmemişler miydi?
Bir de Orhan Pamuk, Hrant Dink ya da Elif Şafak olunca ortalığı yıkanların üniversitede derslere girme hakkı elinden alınan Prof. Dr. Atilla Yayla konusunda, suskun kalmaları dikkatinizi çekiyor mu?
Orhan Pamuk’u yargılayan 301. madde ile, Faruk Çakır’ı yargılayan 301. madde farklı mı?
Yolsuzluk yaptığı iddiasıyla hakkında dâvâ açılan ve delilleri karatma ihtimali üzerine tutuklanan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın hakkında özgürlüklerin manifestosunu yeniden yazanlar, Yayla konusunda neden iki satır kalem oynatmıyorlar?
Özgürlüklerin sınırı Atatürk’ü Koruma Kanununa kadar mı? Demokrasiyi savunmanın alanı asker işin içine girdiği anda bitiyor mu bu ülkede?
Artık sanal duygulara bir son vermenin zamanı gelmedi mi?
24.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|