“Allah onlara ‘Yeryüzünde kaç sene kalmıştınız?’ buyurur. Derler ki: ‘Ya bir gün veya daha da az bir zaman kaldık. Onun hesabını tutan meleklere sor.’ Allah, ‘Gerçekten pek az bir zaman kaldınız,’ buyurur. ‘Keşke bunu vaktiyle bilmiş olsaydınız. Sizi boş yere yarattığımızı ve huzurumuza döndürülmeyeceğinizi mi sanmıştınız?”
Bu söyleşi Mü’minûn Sûresi 112’yle 115. âyetleri arasında geçiyor.
Hayatı dünya, kabir ve ahiret hayatıyla birlikte bir bütün olarak görebilen, tümüne birden bakabilen, dünyada yaptıkları iyilik veya kötülüklerin kabir ve ahiretteki karşılıklarını akıl ve iman gözüyle müşahede edebilen bir insanın gayesiz, ruhsuz, hedefsiz, başıboş hareket etmesi mümkün mü? Cenâb-ı Hakk’ın, bizzat, “Gerçekten pek az bir zaman kaldınız,” diye ifade ettiği dünya hayatının nasıl bir hayat olduğunu bugün bilebilmeli. Yarın bilmenin hiç bir faydası yok. Rabbimizin, “Keşke bilmiş olsaydınız!” buyurması da bunu ifade etmiyor mu? “Sizi boş yere yarattığımızı ve huzurumuza döndürülmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” uyarısı da ne kadar anlamlı ve düşündürücü.
Ayakkabının giyilmek, meyve ve ekmeğin yenilmek, aslanın pençelerinin parçalamak için yaratıldığını bilen; en güzel organ, duygu ve yeteneklerle donatılan ve zerreden kürelere kadar herşey emrine verilen insan, nasıl kendini başıboşluğun rüzgârına kaptırabilir? Birgün iğneden ipliğe yaptıklarının hesabını vereceğine inanan insan nasıl sorumsuz, vurdumduymaz davranabilir?
Hayatın bütünü bir imtihan. Varlıkla, yoklukla, bollukla, kıtlıkla, sevgiyle, acıyla, kısaca herşeyle imtihan ediliyoruz. Kalbimizden geçenleri, niyetlerimizi dahi bilen Allah, yaptıklarımızı ne niyetle yaptığımıza bakıyor. Ve biz her zaman kontrol altındayız. “Hiçbir kimse yoktur ki üzerinde bir gözetleyici olmasın”1 buyuruyor.
Ağzından çıkan her kelime yazılan, bütün yaptıkları Kirâmen Kâtibîn’in gizli kameralarıyla kayda geçirilen insanın sorgulanmaması mümkün değil.
Kuvvetli ve tahkikî bir imana sahip olup Allah ve Resûlünün (a.s.m.) emirleri istikametinde ömür süren insan rahmete kavuşur, kurtulur. Kur’ân, Allah’ın rahmetine erişmenin yolu olarak Allah’a ve Resûlüne itaati gösterir.2
İtaat duygusu içinde hareket eden insan ise iyi, güzel ve faydalı olan şeyleri yapar, kötü ve zararlı şeylerden kaçınır.
“Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının mükemmeliliğindendir”3
Dipnotlar:
1- Tarık Sûresi: 4-6.
2- Âl-i imran Sûresi: 132.
3- Ebû Davud, Sünnet: 14; Tirmizî,
İman: 6.
24.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|