Öğretmen, eserleriyle yaşar
24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle hem öğretimin ve hem de öğretmenin sahip olduğu misyonu anlatmaya çalışacağım. Bu arada öğretmenlerimizin problemlerine de birazcık parmak basmak istiyorum.
Bilindiği gibi fertlerin ve toplumların maddî ve manevî her alanda yükselmesini ve ilerlemesini sağlayan unsurların başında ilim gelmektedir. Bu sebeple dinimiz; ilme, okumaya ve ilim öğrenmeye büyük değer vermiştir. İlim öğrenmeyi her Müslüman için farz kılmıştır.
Yaratılış itibariyle insanları bir tarağın dişleri gibi eşit sayan İslâm dini ilim noktasında bir ayrıcalık getirmiştir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”1, “Allah içinizden iman edenlerle ilim sahiplerinin derecesini yükseltir.”2, “Kulları içinde Allah’tan gerektiği gibi ancak ilim sahipleri korkar”3 âyetleri ile ilim sahiplerini diğer insanlardan ayırmış ve onları yüceltmiştir. “Sakın cahillerden olma!”4 ve “Cahillerden yüz çevir”5 âyetleriyle de cehaleti ve bilgisizliği yermiştir.
Kur’ân’a göre, her türlü kötülüğün, batıl inanç ve sapıklığın, hatta şirkin, hurafenin ve küfrün gerçek sebebi bilgisizlik ve cehalettir.
İlim, küfrü, sapıklığı ve karanlığı yırtan, hakikat yolunu aydınlatan bir ışıktır. Hak batıldan, hayır şerden, iyi kötüden, doğru eğriden ve güzel çirkinden ilim ile fark edilir. İlim serveti, mal servetinden üstündür. Mal harcamakla tükenir, fakat ilim çoğalır. Yemek ve içmekten kesilen hasta gibi ilim ve hikmetten mahrum olan ruh da ölüme mahkûmdur. Çünkü vücudun gıdası yemek içmektir. Ruhun gıdası da ilim ve hikmettir. İlim öğrenmek ibadettir. Öğretmek ise sadakadır. İlim, yalnız ve kimsesiz yerlerde sıkıntıyı gideren bir arkadaş; zorlukta ise kolaylık ve sabır kaynağıdır. Bu sebepledir ki, dinimiz ilim ile meşgul olmayı nafile ibadetten üstün saymış ve ilim rütbesini rütbelerin en yükseği kabul etmiştir. Bu vesileyle Peygamberimizin (asm) öğrenme ve öğretme ile ilgili birkaç hadisini arz etmek istiyorum:
Öğrenme hakkında şöyle buyurmuştur:
* “Çin'de bile olsa ilmi alınız.”6
* “İlim ve hikmet mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa alır. Çünkü kabı ona zarar vermez.”7
* “İlim öğrenmek için bir saat çalışmak, bana gece sabaha kadar ibadet etmeden daha hoştur.”8
* “İlim fazileti, ibadetin faziletinden üstündür.”9
* “Kişinin ilimden bir konu öğrenmesi, bin rekat nafile namaz kılmasından daha güzeldir. Öğrenim esnasında ölen kişi şehittir.”10
* “Her şeyin bir direği vardır. Dinin direği de ilimdir.”11
* “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, âhireti isteyen ilme sarılsın, hem dünyayı ve hem de âhireti isteyen yine ilme sarılsın.”12
Bu hadisler gösteriyor ki, Müslümanlıkla cehalet veya bilgisizlik birbirine taban tabana zıttır. Tembelliğin ve cehaletin dinimizde asla yeri yoktur. İlme en yüksek değeri veren dinimiz, ilim sahiplerine ve öğretmene de en büyük payeyi vermiştir. Çünkü şu hadisler bunu açıkça göstermektedir:
* “Allah kime hayır dilerse onu ilimde derinleştirir.”13
* “Âlimin bir cahil sofuya üstünlüğü, benim, diğer insanlara üstünlüğüm gibidir.”14
* “Âlimler, halk arasında Allah’ın güvenilir kişileridir.”15
Öğretmenin ne kadar saygın bir kişi olduğunu Hz. Ali’nin şu sözü ortaya koymaktadır: “Bana bir harf öğreten, beni kendisine kul ve köle etmiş olur.” “Âlim ol ki, ölmeyesin. Çünkü insanlar ölür, fakat âlimler ve öğretmenler diridirler. Onlar eserleriyle yaşarlar” vecizesi de öğretmenlerin değerini ortaya koyan bir hakikattir.
Bilgi ve becerilerin mükemmel olması için öğretmenlerimizin, insan hayatına anlam kazandıran, insanın insanca yaşamasına yardımcı olan ve insanların birbirlerini anlayabilmeleri için gerekli iletişim kodlarını bünyesinde taşıyacak bilgi ve beceriye sahip olması gerekir.
Öğrencilere iyi bir öğretim ve eğitim verilmelidir. Ama Türkiye’de öğretimin mükemmelliğinden bahsedilse bile, eğitimin mükemmelliğinden bahsetmek mümkün değildir. Türkiye’de çoğu kez öğretim ile eğitim hep karıştırılır. Bunlar aynı şeyler değildir.
Toplumu aydınlatma sorumluluğunu yüklenen öğretmenlerimizin, hem kendilerinin, hem de ailevî hayatlarının topluma rehberlik edecek kabiliyette ve kapasitede olması gerekir. Aldıkları ücret de tatmin edici olmalıdır. Maddî sıkıntılar içerisinde kıvranan ve geçinebilmesi için ek iş yapmak zorunda bırakılan bir öğretmenden arzu edilen performansı beklemek hayal olur. Bu gerçek, göz ardı edilemez. Osmanlı Devletinin yükselme döneminde medreselerdeki öğretim elemanlarının becerisini görmezden gelemeyiz. Burada, örnek olması açısından medrese hocasına verilen ücretten bahsetmek istiyorum. Araştırmacı-Tarihçi Cezmi Yurtseven’in yaptığı araştırmada, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra kurduğu Sahn-ı Seman medresesinde öğretim üyeliği yapanlara günde 50 akçe karşılığı maaşın dışında ev ve araba tahsis ettiği kaydedilir.
Tarihe göz atacak olursak görürüz ki, milletler ilme, irfana ve ilim ehline hürmet ve itibar ettikçe yükselmiş ve ilerlemiştir.
Fatih Sultan Mehmed, Fatih Camii avlusuna bir külliye yaptırır. Bu külliyeye devam eden öğretmen ve öğrencilerin ayaklarının tozunun belli bir yerde toplanmasını emreder. Kabrinin toprağının da bu toprak olmasını vasiyet eder.16
Bu anlayış, âlimin ve ilmin önemini ortaya koyan ve o nispette de milletleri tarih sahnesinde ayakta tutan bir göstergedir. Bir başka örneğini daha vermek istiyorum:
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşına giderken devrin Şeyhülislâmı İbn-i Kemâl Paşazade de yanında bulunmaktadır. Şeyhülislâm’ın atının ayağından sıçrayan çamur, Padişah’ın kaftanını kirletir. Bu arada herkes endişelenir, fakat Padişah’ın şu veciz sözü, âlime verilen değeri ve Osmanlı Devlet-i Âliyesi’nin şanlı bir tarihe sahip oluşundaki gerçeği gözler önüne serer: “Ulemanın atının ayağından sıçrayan çamurlar, bizim için bir leke değil, bir şereftir. Bu kaftanın, tabutumun üzerine örtülmesini vasiyet ediyorum. Ümit ederim ki bu çamurlar, benim günahımın affına sebep olacaktır.”17
Milletler ilme ve irfana ne kadar kıymet verirse o derece yükselir. Çünkü hayatın mânâsını, ibadetin kıymetini öğreten ilimdir. Allah korkusu bile ilimden neş’et eder. Mehafetullah ve dine bağlılık, marifetin derecesine göre olur. Mehmet Akif, Safahat’ında bu gerçeği şöyle dile getirir:
“Lâkin, ne demek bizleri Allah ile iskât?
Allah’tan utanmak da olur ilm ile... Heyhat!”18
Kanuni Sultan Süleyman’ın, Şeyhülislâm Ebu’s-Suud Efendi’den yaptığı her iş için fetva alması,19 Osmanlı Padişahlarının ilim adamlarına ve sahasında ehil insanlara gösterilen hürmet ve itibarın simgesidir.
İnsan, madde ve mânâsıyla mükemmel bir varlıktır. Onun duygu ve düşüncelerine göre hitap etmek gerekir. Akıl ve vicdan, insanı diğer varlıklardan ayıran özelliktir. “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir. Aklın nuru fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinden taasup; ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder.”20
İlim ve inanç, ilim ve din iç içe olan kelimelerdir. İnsan hayatında birbirinden ayrılmayan en önemli unsurlardır. Einstein bu hususta şöyle der: “Dinsiz ilim topal, ilimsiz din kördür.”21
Özellikle bizim dinimiz, okumaya ve ilme en büyük değeri vermiştir. Çünkü İslâm Dininin ilk emri “Oku” olmuştur. Ama ne var ki, dünya konjonktüründe en az okuyan bir millet halinde oluşumuz da, işin acınacak halidir. ABD’de kişi başına bir yılda düşen kâğıt miktarı 390 kg, Avrupa’da 90, Türkiye’de ise 20 kg’dır. ABD’de bir yılda 72.500 çeşit kitap, Japonya’da 42.000, Fransa’da 27.000 çeşit kitap okuyucuya ulaşmaktadır. Türkiye’de ise, sadece 7.000’dir. İspanya’da bin kişiye 170, Almanya’da 2.700, Japonya’da 1.000, ABD’de 12.000, Rusya’da 18.000 ve Türkiye’de ise bin kişiye sadece 7 kitap düşmektedir.
Kütüphaneler açısından değerlendirdiğimiz zaman da ortaya çıkan manzara hiç de iç açıcı değildir. Ülkemiz halk kütüphanelerinde 10 milyon 76 bin kitap bulunurken, Bulgaristan’da 46 milyon, Fransa’da 78 milyon ve Rusya’da 739 milyon kitap bulunmaktadır.22
Devletin ve sivil toplum örgütlerinin de imkânları seferber edilerek toplam kalite yöntemi, felsefesi ve ilkeleriyle eğitim ve öğretim hizmetlerinin yürütülmesi ve bu şekilde kaynakların etkili ve verimli kullanılarak hedefe daha iyi ulaşılması mümkündür.
Dipnotlar:
1- Zümer Sûresi, 39/9. 2- Mücadele Suresi, 59/11. 3- Fatır Suresi, 35/29. 4- En’am Suresi, 6/35. 5- A’raf Suresi, 7/199. 6- Keşfü’l-Hafa, c.1, s.138. 7- Keşfü’l-Hafa, c.1, s.368. 8- et-Terğib, c.1, s.102. 9- et-Terğib, c.1, s.197. 10- et-Terğib, c.1, s.97. 11- et-Terğib, c.1, s.102. 12- Akseki, A. Hamdi; İslâm; c.1, s.510. 13- et-Taç, c.1, s.153. 14- et-Taç, c.1, s.56. 15- Câmiü’s-Sağir, c.2, s.59. 16- İslâm Mecmuası, sayı:3, Mart-1976, s.68. 17- İslâm Mecması, a.g.e. s.68. 18- Ersoy, a.g.e. s.218. 19- Öten, Mehmet; Hz. Lokman’ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler, Denizkuşları Matbaası, Konya-1977, s.222. 20- Nursî, Bediüzzaman Said; Münâzarat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1999, s. 80. 21- Uyuşturucu Kültürü, a.g.e. s.161. 22- Ünal, İbrahim; Kitap Tiryakiliği, Sim Yayıncılık, Ankara-1999, s. 38, 39, 40.
|