Bir gün cep telefonum çaldı. Bilâl’in annesiydi: “Hocam, Bilâl namaz konusunda sektelemeye başladı. N’olur ilgilenin” diyordu canhıraş bir feryatla.
Hiçbir anne evlâdının enkaz altında kalıp ölümle pençeleşmesine veya yangında tutuşup yanmasına tahammül edemez.
Peki, Cehennem ateşinde yanmaması için de aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz?
Nice anne, İslâm dışı bir hayatın, günah ve haramların sonuçta ateşe götüreceğini bildikleri halde bir türlü gereken tedbirleri almazlar.
Bilâl’in annesi Makbule Hanım ise tedbir alanlardan. Oğluyla yakından ilgilenen, öğretmenleriyle sürekli diyalog hâlinde olan, sorup soruşturan, başarısı için didinen bir veliydi Makbule Hanım. Şu var ki bununla yetinmiyor, oğlunun dinine bağlı erdemli bir kişi olarak yetişmesi için de çırpınıyordu. Sadece fen bilimlerinde başarılı olmanın yetmeyeceğini, dinî hususlarda da ilerde olması gerektiğini çok iyi fark etmişti.
Oğlu Bilâl okulunu takdirle bitirdi. Derken lise ve üniversiteye merdiven dayadı.
Telefonun geldiği o günlerde sık olmasa bile irtibatımız devam eden Bilâl’i babasının dükkânında buldum. Oradan buradan derken—annesinin şikâyetini hiç dile getirmeden—namazın hayatımızdaki yeri ve önemi üzerinde durduk. İçinde cevher vardı Bilâl’in. İşlenmeliydi.
Namaz çok önemli yer tutuyor hayatımızda. Dinin direği. Çocukları namaza daha yedi yaşlarındayken başlatmak gerektiği üzerinde durur Peygamberimiz (asm). On yaşına geldiğinde çocuk namaza iyice alışmış, bülûğ çağına girdiğinde de kökleşmiş olacaktır.
O günden sonra Bilâl’le irtibatımız hiç kopmadı. Bilâl okudu, mühendis oldu. Geçenlerde Florya’daki nişanında evlilikle ilgili konuşma yapmamızı istemişti de konuşmuştuk.
Bilâl gün geçtikçe maneviyatta terakkî ediyor. Sohbetleri hiç ihmal etmiyor. Hazzına erdiği sohbetlere arkadaş ve yakınlarının da katılması için can atıyor, mutluluğu onlarla da paylaşmak istiyor.
Birgün sohbete önceden tanıştığımız dayısını oğluyla birlikte getirmişti. Dayısı Nureddin Bey tâ 70’li yıllarda Fatih civarında otururken sohbetlere gelmiş gitmiş. Âşina simalardan bahsetti. Unutmamış o günleri. Yüksek öğrenimde olan oğlu da sohbetlere iştiyakla katılıyor.
Gördünüz değil mi, bir annenin cân ü gönülden feryadı nasıl dünyada bile böylesine güzel meyveler veriyor. Ya ahirette?
20.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|