Bugün ülkenin ilk sıralarda, belki de birinci sırada yer alan problemi PKK problemidir. Nice anaları ağlatan; canlara, mallara mâlolan bu belâ herkesi, özellikle ilgilileri derin derin düşündürüyor.
Bu sene Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle gittiğimiz Elazığ’da ilk defa bir PKK’lının dönüş hikâyesini Diyarbakırlı Askerî Ağabeyden dinlemiştim. Askere, polise, masum insanlara göz kırpmadan silâh çekebilecek derecede gözü dönmüş, dağlara çıkmış bu terörist, Nimet isimli genç gün gelmiş, iç dünyasında geçirdiği bir inkılâb sonucunda karıncayı dahi incitmekten çekinir hâle gelmiş, dağdaki arkadaşlarına da el atıp birlikte eve dönmüşlerdi.
Nimet’le dün bir dostlar meclisinde görüştüm. Silâhı nasıl bıraktığını, dönüş hikâyesini bizzat kendisinden dinlemek istedim. Nimet düşüncelerini şiirleştirmiş: “Fakir Nimet çok ezildin / Dağdan dağa çok gezerdin / Nice halkları ezerdin…”
“Nasıl oldu bu dönüş?” dedim. “Birgün köye indim bir cenazeye katılmak üzere. Hazine bulmuşcasına sevinen bir kısım arkadaşlarım beni Ata Hocanın ilim meclisine götürdüler. Dostluk, barış, kardeşlikle ilgili bir konu okunmaktaydı. Çok etkilenmiş; ne kadar yanlış, zararlı, tehlikeli bir yolda bulunduğumu anlamıştım. Sonradan öğrendiğim kadarıyla okunan kısım Bediüzzaman Said Nursî’nin Uhuvvet, yani Kardeşlik Risâlesi’ymiş. Bu gerçeklerle yüzyüze geldikten sonra nasıl silâhı alıp masum insanlara doğrultabilirdim? İçinde azıcık imanı olan insan nasıl cana kıyabilirdi? Dedim kendi kendime: ‘Halt ediyorsun, kendine yazık ediyorsun Nimet! Nasıl Allah’tan korkmaz, Allah’ın verdiği cana kıyabilirsin?’ dedim. Derken devamında gelen birkaç sohbet benim dağdan inmeme, silâhı bırakmama yetmişti. Kimse bana ne bir kaba kuvvet, ne bir baskı yapmıştı. Sadece gerçeklerle yüzyüze gelmiş, ikna olmuştum. Allah razı olsun o Bediüzzaman’dan ki birçokları gibi benim de elimden tutmuştu.” Nimet, şiirinin bir kıtasında diyor ki: “Bastım kırkıncı yaşıma / Çıktım dağların başına / Olmasaydın Bediüzzaman / Neler gelirdi başıma!”
Nimet ve köylüleri İstanbul’un dağbaşı denebilecek bir semtinde yolun kenarında bir ilim meclisi kurmuşlar. Sohbete ilk defa katılan yol kenarında bilardo salonu sahibi Muzaffer Efendi, “Böyle bir ilim meclisi için dükkânım fedâ olsun” demiş. Herkes bulabildiği halı ve kilimleri getirmiş, düzenlemişler, okunanları pürdikkat ve iştiyakla dinlemekteydiler.
Sevgi, şefkat, ilim ve ikna ile yaklaşıldığında ne kadar kötü ve zararlı yolda olursa olsun insanı kazanmanın örneklerinden birini daha Nimet’te gördüm.
15.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|