İktidar olmakla ‘muktedir’ olmak arasında ciddî farklar olduğunu son yıllarda tekrar gördük. Öyle ki, ‘tek başına, iş başına’ gelen ve milletvekili sayısı bakımından ‘Anayasayı bile değiştirebilecek güce’ sahip olan bir hükümetin, yapması muhtemel işlerin çeyreğini bile yapamadı.
Siyasetçinin; yetkisini ve gücünü kullanamamasının, elbette siyaset dışı tesirleri vardır. Ancak, bu konuda siyasetçilerin de kabahati olduğunu kabul etmek lâzım. Pek çok iş gibi siyaset de, bir şekilde ‘bedel ödeme’ yeridir. ‘Bedel ödeme’ bazen maddî anlamda olur, bazen de sıhhat şeklinde olabilir. Bedel ödemeye hazır olmayanlar, siyasetten de uzak durmalıdırlar.
Türkiye gibi sistemin oturmadığı ülkelerde siyaset yapmak, elbette çok zordur. Ancak siyasetçi, ya bu zora talip olacak ve siyaset meydanına çıkacak; ya da ‘bedel ödemeye hazır olanlara’ yer açacak. Hem bedel ödemeyip, hem de uzun süre ve millet menfaatine siyaset yapmak mümkün görünmüyor.
Son yıllarda tartışılan konulardan biri de ‘sayısal ağırlık’ ile ‘siyasal ağırlık’ konusudur. ‘Tek başına, iş başına’ gelen hükümetin, milletin taleplerine müsbet cevap verememesi ve ‘Elimiz kolumuz bağlı, bize iş yaptırmıyorlar’ anlamındaki serzenişleri bu tartışmayı alevlendirdi. Tabiî bunda da siyasetçilerin sahip oldukları gücün farkına varamamış olmalarının payı vardır. Millete dayanmayan ‘güç odakları’nın, millete rağmen baskı grubu oluşturup hükümete yanlış adımlar attırması bu yüzden...
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, İstanbul’da partisince Kaya Ramada Otel’de düzenlenen ‘‘İstanbul-Trakya ve Marmara 7. Bölge Toplantısı’’nda yaptığı konuşmada, bu konuya da işaret etti. Ağar, sayısal anlamda güçlü olan iktidarın siyasal anlamda güçlü olmadığını hatırlatıp, DYP’nin sayısal olmasa da, siyasal olarak güçlü olduğunu söyledi. Ağar’ın Güneydoğu gezisi esnasında yaptığı son çıkış ve devamında gelen tepkiler üzerine geri adım atmaması, bu tesbiti doğruluyor. Bu konuşmanın üzerinden neredeyse bir ay geçti ve kamuoyu hâlâ bu konuyu tartışıyor.
Hangi görüşe sahip olursa olsun; siyasetçi, milletten aldığı gücün farkına varıp ifade ettiği doğru görüşlerde sebat eder ve geri adım atmazsa, bundan en çok siyaset kârlı çıkacak. Ağar’ın “Kodu mu oturtan paşa cephede lâzım” (Sabah, 22 Ekim 2006) şeklindeki sözleri belki de diğer sözlerinden daha çok ‘raiting’ aldı, beğenildi. Çünkü bu güne kadar siyasetçiler, iddialı çıkışları sonrası, gelen tepkiler üzerine genellikle ‘yanlış anlaşıldık’ demişti. Siyasetçinin, doğru sözlerinin ardında durmaması da yine en çok siyasetçiyi ve siyasî hayatı yaralıyor...
Siyasete giriş yaşının düşürülmesinden önce, ‘cesur siyasetçiler’in siyasette yol bulmasının çaresini aramak lâzım.
15.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|