Cemiyet hayatının huzur ve saadeti, en başta ‘aile’ yapısının sağlam olmasıyla temin edilebilir. Ne var ki, bir asra yaklaşan tahribat sebebiyle toplumun temel taşı olan ‘aile’ büyük ölçüde tahrip edilmiş ve yaralanmış durumdadır.
Gün geçmiyor ki bir cinayet, bir kavga, bir ‘çirkinlik’ yaşanmasın. Masum bebeklere varıncaya kadar herkesi tehdit eden (adını dahi anmak istemediğimiz) bu ‘insanlık dışı olay’ların, hepimizi derinden sarsması ve toplumun uyanışına vesile olmasını dileyelim.
“Rüzgâr” ekenlerin “fırtına” biçmemesi mümkün değildir. Cemiyetin içine sürüklendiği bu hal, yıllar yılı ‘çirkinlik’ eken ‘ifsat komiteleri’nin gayretlerinin ürünüdür. ‘Din öldürülecektir’ diye yola çıkanlar bir bakıma bugünkü sonuçların ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır.
Geriye dönüp baktığımızda, 10 ya da 20 yıl önce duyulduğunda toplumun ‘şok’ olacağı hadiseler; bugün—maalesef—’sıradan’ hale gelmiş durumda. Hırsızlık, cinayet, gasp gibi suçları işleyenler, pişmanlık dahi duymuyor. Ama bütün bunlar bir netice...
Bu çirkinliklerin ‘sebep’lerini araştırmak ve ‘çare’lerini bulmak Türkiye’yi ‘idare edenler’in birinci vazifesi değil midir? Öyledir, ama gel gör ki cemiyetin temellerini dinamitleyenlere ‘dur’ denilmezken; ‘aile’yi muhafaza etmeye çalışanlara engel olunuyor.
Dünyayı da esir alan bu kötü salgın, Türkiye’yi de işgal etmek üzere. Şu habere bakalım: “İngiliz Bolton takımında oynayan Senegalli futbolcu Diouf, sarhoş olup eşi Valerie’yi döverek evden attı.” Bir başka haber: “Aşırı alkollüyken eşini öldürmekle suçlanan eski Fransız rugby oyuncusu Marc Cecillon, hakim karşısına çıktı. (...) Yıldız oyuncu olayın gerçekleştiği 2004 Ağustos gecesinde çok sarhoş olduğunu ve hiç bir şey hatırlamadığını söyledi.” (Sabah, 8 Kasım 2006)
Tabiî bu haberler ‘denizden bir damla’ bile değil. Sadece aynı gün, aynı gazete ve aynı sayfada yer aldığı için hatırlatmak istedim. Haberden de anlaşılacağı üzere, çirkinliklerdeki birinci suçlu ‘alkollü içkiler.’ Böyle olduğu halde, Türkiye’de hâlâ alkollü içki reklamlarının gazete sayfalarını işgal etmesini neye yormalı?
Türkiye’de artık bebekleri bile mağdur eder duruma gelen—çok affedersiniz—tecavüzcüler karşısında ‘aile/toplum’ ne ile karşı koyabilecek? Bu bataklığı kurutmak için daha ne bekleniyor? Küçüğünden büyüğüne, bütün fertlere ‘doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu öğretmek’ten başka çare var mıdır?
Ankara Barosu Çocuk Suçları Başkanı Avukat Türkay Asma’nın bu çirkinliklerle ilgili, hepimizi titretmesi gereken şu tesbitine kulak verelim: “Çocuklara taciz olaylarının sokak serserilerinden gelme olasılığı binde bir kadar azdır. Asıl büyük sorun aile içinde, okulda, çocuğun güvendiği kişilerden gelen cinsel saldırılar(dır).” (Vatan, 6 Kasım 2006)
Çocukların ‘güvendiği’ dağlara kar yağmaması için hep beraber doğruya, gerçek doğruya (İslâma, Kur’ân’a) sarılalım. Dünyanın sarıldığı diğer ‘doğru’ların çıkmaz sokaklara saptığını lütfen görelim... Allah’ım bu çirkinliklerden hepimizi uzak tut. Amin.
09.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|