301. madde ile temel özelliğimiz olan düşünme ve konuşma hürriyeti nasıl yan yana gelebilir? Yaratılışım, “Oku, düşün ve konuş!” der; sistem, “Sakın ha, düşünme, konuşma!” diyor.
Evet, insan, sosyal, medenî, nâzik, nâzenin potansiyelde, çok boyutlu bir varlık olarak yaratıldı. Maddî-mânevî, melekî-hayvânî-nebâtî (bitkisel), ulvî-süflî, yâni yüce ve basit, kalbî-nefsî onlarca olumlu-olumsuz duygu, yüzlerce his, binlerce lâtife ve enerji boyutlarıyla yoğrularak; kâinatın küçük bir misâli, bir maketi, bir minyatürü şeklinde dizayn edildi.
Kabiliyetlerimizi yükseltebilecek, geliştirebilecek potansiyel yeteneklerle donatıldık.
İdrak eden, şuurlu düşünebilen, düşüncelerini anlatan varlıklarız.
Gülen-ağlayan, üzülen-sevinen, sevilen, seven çok boyutlu, komplike rûh ve duygulara sahibiz. Düşünürüz ve düşündürürüz. Düşüncelerimizi seslendiririz. Konuşur ve konuştururuz. Kimi zaman meramımızı vücut, beden dili, yâni lisan-ı halimizle anlatırız. Mimiklerimiz, davranışlarımız ve tavrımızla bile iletişim kurarız.
Konuşmak, Hz. Âdem’e (as) bütün isimlerin öğretilmesiyle1 başlamıştır. Aslında konuşmak yalnızca insana has bir özellik değildir. Hayvanlar da, unsurlar da kendi çaplarına göre düşünür, konuşur! Peki, neden onları anlamıyoruz? Çünkü, her toplumun, her kavmin kendisine has bir dili olduğu gibi, her nevin de özel bir dili olmalıdır. Bülbül bülbülce, ağaç ağaçça, yaprak yaprakça, yağmur yağmurca... Bunu, insanın çıkardığı hemen her sesin bir mânâsı olduğundan çıkarabiliriz.
Her ses bir mânâ ifade eder. Hatta, farklı farklı sesler, aynı mânâlara da gelebilir. Meselâ, God, Yehuda, Tanrı demekle (sıfatlarında hatâ edilmekle birlikte) Rab ve Allah; yüce Yaratıcı kast edilir. Hayvan ve unsurlar da, çıkardıkları seslerlerle kendilerine mahsus bir dil ile mütemadiyen konuşurlar, nağâmatlarıyla kâinatı raksa getirirler, tesbih ederler! Bizim anlamamamız; onların zikretmedikleri anlamı taşımaz. Bizim dışımızda 2000 üzerinde dil, on binlerce lehçe ile insanlar “insanca” konuşmaktadır ve onları anlamıyoruz. Nerede kaldı; unsur ve hayvanların kendi dilleriyle yaptıkları konuşmaları anlayalım!
Bitkiler de konuşur. Buna istidat, hal, davranış dili veya beden dili de denir.
Milletin kültür değerlerini teşekkül ettirip ayakta tutan iki ana unsurdan birisi dildir. Lisan, insan rûhunun tercümesi, duygularının ses olarak dışa vurumu ve yansımasıdır. Lisân, iletişim ve düşüncelerimizi dışa aksettiren en önemli vasıtadır. Bediüzzaman, biri kal denen söz, diğeri hal denen davranış biçimi olmak üzere iki dil olduğunu, hal dilinin kelimelerinin, ahval ve davranışlar olduğunu söyler.2
Atomdan galaksilere kadar bir denge vardır. İnsan da dengeli söz söylemelidir. Nerede, ne zaman, hangi tonda konuşmalıdır? Mü’min, Kur’ân ve Sünnet eğitim ve terbiyesinden geçerse, hayatını ve dolayısıyla, konuşma kabiliyetini dengeler. Çünkü, sözlerin en güzeli, Kelâmullah ve Hadîsi-i Şerîflerdir.
Ya biz fıtratımıza konmuş olan özelliklerimizi bilmiyoruz, İslâmın tanıdığı düşünme, konuşma hürriyetinden habersiziz veya bunları hayata geçirecek cesaretimiz yok! Yoksa, böyle bir kültür derinliğine sahip olan bir toplumda 301. maddenin ne işi var?
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Bakara, 31; 2- İşâratü’l-İ’câz, s. 208
09.11.2006
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|