12 Eylül mahkemelerde yargılanyamadı, ama sinema salonlarında kısmen de olsa yargılanıyor. Milletin seçtiği siyasetçileri silâh gücüyle alaşağı edenler, başka ülkelerde hesap verse de bu güne kadar Türkiye’de hesap vermediler.
Yönetmenliğini Ömer Uğur’un yaptığı “Eve Dönüş,” 12 Eylül dönemini anlatan bir film. 3 Kasım’da vizyona gireceği ifade edilen filmde, Memet Ali Alabora, Sibel Kekilli, Savaş Dinçel, Altan Erkekli, Cengiz Küçükayvaz ve Perihan Savaş rol almış. 12 Eylül 1980 askerî müdahalesine İstanbul’un kenar mahallelerinde yaşayan, siyasetten ve gündemden hayli uzak duran ‘sıradan’ insanların penceresinden bakıyor.
Film, ‘sıradan’ insanlar gözüyle ihtilâle bakıyor; ama haksızlık karşısında susmanın ‘sıra’nın susanlara geldiğini de güzelce ortaya koyuyor. Filmdeki bazı ‘müstehcen’ sahneler bir yana bırakılırsa, ihtilâlcileri ve ihtilâle destek veren ‘sivil ihtilâlciler’in Türkiye’yi ne hallere düşürdüğünü görmek lâzım.
12 Eylül ihtilâlinin üzerinden —şaka değil— çeyrek asır geçti. O gün doğan ‘çocuk’ların çoğu, askerliğini de yapıp —bulabilenler— işe girdi. Zaten unutkan olan milletimiz ve gençlerin çoğu 12 Eylül’ün ne anlama geldiğini bilemiyor. Haydi gençlerin çoğu o günleri yaşamadı, peki yaşayanların bu kadar kolay unutmasını anlamak mümkün mü?
“Yakın tarih” diyerek 100 yıl, ya da 50 yıl öncesini anlatmaya çalıştığımız gençler, çeyrek asır önce (12 Eylül 1980’de) Türkiye’de neler yaşandığını bilebiliyor mu? Bilemedikleri için sadece gençleri suçlamak doğru olmaz. O günleri yaşayanlar, 12 Eylül’ü gençlere gerektiği gibi anlatabildi mi, anlatabildik mi? 12 Eylül ihtilâli döneminde hangi hak ihlâllerinin yaşandığını dört başı mamur bir şekilde ortaya koyabildik mi? Bu sorulara ‘evet’ diyebilmek zor.
“Eve Dönüş” filminde ‘ete-süte karışmayan işçi’ rolünü canlandıran Mehmet Ali Alabora, bir ‘iftira/ihbar’ üzerine gözaltına alınır. Çeşitli işkencelere maruz kalır ve kendisinin ‘Şehmus’ adlı bir ‘örgüt mensubu’ olduğuna inandırılmaya çalışılır. Alabora, kendisinin ‘Şehmus’ değil, ‘Mehmet’ olduğunu isbat etmekte zorlanır. Ne zaman ki bir ‘çatışma’da ‘Şehmus’ adlı ‘örgüt mensubu’ ölü olarak ele geçer, o zaman bir ‘yanlış anlama’ olduğu ortaya çıkar ve Alabora ‘serbest’ bırakılır. Tabiî bu arada çalışan eşi de ‘örgüt mensubunun eşi’ olduğu iddiasıyla işsiz kalmıştır.
Alabora’nın problemleri ‘serbest’ kalmakla da bitmez. Çünkü bir defa adı çıkmıştır. Düne kadar beraber çalıştıkları arkadaşları da, sergilenen haksızlık karşısında ‘susmayı’ tercih etmiştir. “Gözaltına alındıysa, mutlaka bir yaptığı vardır. Niye bizi gözaltına almadılar?” diyerek haksızlık karşısında susmayı tercih ediyorlar.
Peki, haksızlık karşısında susmakla kazanıyorlar mı? Hayır, her zaman olduğu gibi ‘sıra’ susanlara da geliyor. Son sahnede Alabora’nın maruz kaldığı haksızlık karşısında susan ve haksızlığa ‘kılıf’ arayanlara ‘sıra’ geliyor. Kahvehaneye baskın düzenleyen polis, ‘şüpheli’ görerek, ‘sıranın kendilerine gelmeyeceğini umanları’ gözaltına alıyor.
12 Eylül ihtilâlinin rakamlarla ‘özeti’nin sıralanmasıyla sona eren “Eve Dönüş”ün son tesbiti de, Türkiye’nin hâlâ 12 Eylül ihtilâl anayasası ile yönetildiği ve ihtilâle imza atanların yargılanamadığı şeklindeki gerçek...
Harbiye’deki ‘gala’da izleyicilerden alkış alan “Eve Dönüş,” 12 Eylül’ün vicdanlarda yargılanıp mahkûm olmasına katkı sağlayabilir...
01.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|