İstanbul’dan okuyucumuz: “Seher vakti tam olarak ne zamandır? Müddeti ne kadardır? Tam vaktini hesaplamak için belli bir matematiksel yöntem var mıdır?”
Seher vakti; “ikinci fecrin doğumu öncesi” vakittir. Yani takvimlerde “imsak” diye bildirilen saat gelmeden önceki vakit. Bu vakitte uyananlar, namaz ve duâ ile Allah’a sığınanlar ve tevbe ve istiğfar ederek gözyaşı dökenler Kur’ân’da takdir edilmiştir.
Bir âyette, “(Allah’ın rızası ve cennet nimetleri) sabredenlerin, doğruluktan şaşmayanların, huzurda boyun bükenlerin, hayra harcayanların ve seher vakitlerinde istiğfar edip yalvaranlarındır”1 buyuran Cenab-ı Hak bir diğer âyette; “Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak Cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Onlar seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi”2 buyurur.
Peygamber Efendimiz (asm), seher vaktinde bizi çok yakından ilgilendiren bir yüksek takdiri şöyle bildirmiştir: “Allah Tebâreke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kalınca dünya semasına iner ve şöyle buyurur: ‘Mülkün sahibi benim! Kim ki bana duâ ederse, ona icabet ederim. Kim ki benden isterse ona veririm. Kim ki bana istiğfar ederse onu bağışlarım.’ Tan yeri ağarıncaya kadar bu böylece devam eder.”3
Mümkün mertebe bu çağrıya uymaya doyum olur mu?
Yatsı namazı açısından vaktin sonuna yaklaşılmış olan bu vakitte uyanmak ve bu vakitte teheccüt namazı kılmak, ardından da gecenin son namazı olarak vitir namazı kılmak sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm) gecenin üçte ikisi geçtiğinde kalkar, teheccüt namazı kılar ve ardından son olarak vitir namazı kılardı.
Fakat bu vakitte namaz kılmak için uyanmamız sebebiyle sabah namazı riske girecekse, alışıncaya kadar vitir namazını yatsı namazının ardından yatsı vaktinde—yatmadan önce—kılmak da sünnete uygundur.
Sabah namazını hiçbir şekilde riske etmemeliyiz. İşi gereği gece uyanmayan, fakat sabah namazını ihmal de etmeyenler, sabah namazını kılmak sûretiyle seher vakti feyzini inşallah almış olurlar.
***
İstanbul’dan okuyucumuz: “Kazaya kalmış namazlarım çoktur. Bir an önce bitirebilmek için çabalıyorum. İlk günler gayet iyi bir başlangıç yaptım. Fakat şu anda dizlerim, belli bir süre namaz kılınca daha fazlasını kılmaya vaktim olmasına rağmen dayanamıyor. Ertesi günde bir önceki günün diz ağrısı devam ettiği için istediğim miktar kaza namazı kılamıyorum. Nafile namazlar ve özre binaên vakit namazlarının da oturarak ve özür çeşidine bağlı olarak uygun bir vaziyette kılınabileceğini biliyorum. Kaza namazlarını bir an önce bitirmek ve bu yükten kurtulmak için bu durumda kaza namazlarımı da oturarak kılabilir miyim?”
Kaza namazlarını kılma ve kaza yükünden kurtulma niyetiniz ve bu niyetiniz çerçevesinde yaptığınız ibadetler inşallah sizin yüz akınız, kurtuluş beratınız ve rızaya eriş biletiniz olacaktır. Zor olsa da; bu kararınızda devam etmeniz halinde, yüksek rahmet müjdelerinin inşallah sizi kuşatacağından şüphe etmeyiniz. Hatta zorluğa katlandığınız ve namazda sebat ettiğiniz derecede, Cenâb-ı Hakkın rahmetinin sizinle olacağından emin olmalısınız. Cenâb-ı Hakkın kolaylık ihsan edeceğinden umutlu olun. Allah niyetinizi ve ibadetlerinizi kabul buyursun. Âmin.
Oturarak namaz kılmakta “kıyam=ayakta durma” farzı terk edilmiş oluyor. Fakat zaruret olunca buna izin vardır. Güç yetiremediğiniz zamanlarda hangi namaz olursa olsun; oturarak kılınabilir. Güç ve kudret durumunuza göre namazların bir kısmını ayakta, bir kısmını oturarak kılabileceğiniz gibi; aynı namazın içinde de, namaza kıyamla başladıktan sonra ayakta kalmaya mecaliniz kalmadığında oturarak devam edebilirsiniz. Mümkünse namaza kıyamda başlayın. İhtiyaç olduğunda oturarak devam edin. Böylece kıyam farzını mümkün mertebe yerine getirmiş olursunuz. Fakat ayakta durmaya hiç imkân bulamazsanız, tamamen oturarak da kılabilirsiniz.
Dipnotlar:
1- Âl-i İmrân Sûresi, 3/17
2- Zâriyât Sûresi, 51/15-18
3- Tirmizî, Namaz, 326
15.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|