Kimilerinin “günümüzün Karacaoğlan’ı” da dediği gönül insanı Musa Eroğlu ustayı dinledik hafta içinde…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültürel Ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü tarafından Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda düzenlenen konseri izleyebilen az sayıdaki şanslı insanlar arasında olmaktan dolayı sonsuz mutluluk duyduk…
Musa Ustayı dinlemek isteyeceklerin sayısının çok daha fazla olduğunu bildiğimiz için “CRR salonu dolu bir gece yaşayacak” diye umuyorduk ki… Salonun yarısının boş kaldığını üzülerek gördük… Özel organizasyonlara çok geniş yer veren medyamızın, konseri duyurmamaktaki tutumuna orada bulunanlar söyleyeceğini söylediği için ben yaşadığımız güzellikleri paylaşmak istiyorum sizlerle…
Öncelikle, Musa Eroğlu ustayı daha yakından tanıyabilmenin özeti olarak, CRR bültenindeki şu bilgileri paylaşalım sizlerle: “Besteci, yorumcu, derlemeci, halk bilimi araştırmacısı ve eşsiz sazıyla Türk halk müziğinin özgün sesi olma özelliklerini bir arada bulunduran 55 yaşındaki san’atçı, Türk halk müziğinin genç kuşaklara sevdirilmesi ve geniş kitlelere ulaştırılması için büyük bir çaba içindedir.
Her yıl belli bir yörenin müziğini folklorik boyutuyla bütünleştirerek araştırıp ortaya çıkararak, bu müziği dünden bugüne taşıyan yöresel ezgileri evrensel müziğin formları içinde günümüz insanına ulaştırırken, ulusal kültürün de devamlılığına katkıda bulunmaktadır.
Büyük halk ozanı Karacaoğlan’ın pek çok eserini ortaya çıkaran ve bunları özgün sesiyle saza döken Eroğlu, bu yönüyle ‘Günümüzün Karacaoğlan’ı olarak nitelendirilmektedir. San’atçı Karacaoğlan, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi büyük halk ozanları ve kahramanlarının eserlerinin yanı sıra günümüz halk şairlerinin şiirlerini de besteleyip yorumlamaktadır.
Bugüne kadar 3000’e yakın derleme yapan san’atçının 12 sola albümü yayınlanmış, ayrıca Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Yavuz Top ile birlikte 4 kasetten oluşan ‘Muhabbet’ serisini hazırlamıştır.
Türk halk müziğinin diğer ulusların müzikleriyle birlikte evrensel boyutta temsil edilmesi için önemli çalışmalar da yapan Eroğlu, Avrupa’dan Avustralya’ya Türk cumhuriyetlerinden ABD’ye kadar dünyanın pek çok ülkesinde resitaller verdi.”
Birkaç satırla da olsa yaptıklarından çok kısa hatırlatmalar yapılan Musa usta, o gece CRR sahnesine gelişinden, programını tamamlayıp sahneyi terk edişine kadar, her san’atçıda bulunması gereken; tevazu ve edep örnekleri davranışlar sergiledi…
Bitirdiği her parçadan sonra kopan alkış tufanından utanıp, kafasını bile kaldırmadan sadece dudağının kenarından hafif bir tebessümle seyircilere gönlünün perdesini aralarken çareyi hemen yeni bir parçaya geçmekte buluyordu…
Musa Usta, kucağındaki sazıyla öylesine uyumluydu ki; adeta bu beden-saz uyumundan tek ses çıkıyordu… Musa Eroğlu işte böyle bir cezbe halinde CRR’deki konserine; “Gülyüzlü sultanım Aleykümselâm” diyerek başladı… Ardından “Telli turnam selâm götür sevdiğime” diye yalvardı büyük usta… Sonrasında; “Ömrüm kadrin bilemedim” diye de hayıflandı, “Yolun sonu görünüyor” diye de uyardı, “Kerem gibi yanıyorum” diye de içini döktü… Derken “Halil İbrahim”i de andı, “Ötme bülbül ötme” diye figan da etti… Sonrasında “insan kısım kısım” uyarısını da yaptı ve “Mihriban”ını da unutmadı… Ve Musa Usta CRR’de gerçek müzik sevenlere, bu halkın gerçek türküsünü özleyenlere tadı damaklarında kalan bir gece yaşattı.
Sahnedeki o mütevazi dev, kulise indiğinde karşılaştığı yoğun tebrikler karşısında da mahcuptu… Konser yorgunluğuyla beraber bu mahcubiyetin verdiği sıkıntıyla yüzünden dökülen boncuk boncuk terleriyle kucaklaştık büyük ustayla… Hatta Mustafa Doğan kardeşim bir de ustayı şahdamarından öptü…
Böylesi ustaların, böylesi başarılı iş yapmalarına karşı takındıkları mütevazi tavırdan alınması gereken dersleri almaları gerekenler alır mı bilemem… Ama şunu biliyorum… Musa Ustayı canlı canlı sahneden dinleyebilmek büyük mutluluk…
Taa Dede Korkut’un kopuzundan başlayan; Karacaoğlan, Dadaloğlu, Emrah, Seyid Nizam, Kuloğlu, Kazak Abdal, Seyranî, Gevherî, Ruhsatî, Sümmanî gibi yüzlerce büyük ozandan ve Âşık Veysel’den günümüze, bugüne kadar uzanan zincirin sağlamlığını görmek, hatırlamak çok daha büyük mutluluk…
Ağzına sağlık, ömrüne bereket gönül insanı büyük usta…
“Hey Erenler Pazarım Var”
Halk şiirimizin en önemli temel özelliklerinden birisi, alenen ifade etmeden tasavvuf deryasından beslenip beslemesidir… O alış verişin gürültüsü, tantanası yapılmaz halk şiirinde… Sadece o deryadan alınan nasip oranında çalınıp, söylenir… Kimilerine normal bir aşk şarkısı gibi gelen sözlerin ardında bile büyük bir zenginlik vardır…
İşte o gece Musa Eroğlu’nun o müthiş yorumuyla bir kere daha dinlediğimiz “Hey erenler pazarım var” türküsünün sözleri…
Böyle bir pazarda müşteri olabilmek az mutluluk mu?
“Hey Erenler Pazarım Var / Hal Ehline Hal Satarım / Terazim Tartım Bulunmaz / Doyumuna Bal Satarım
Tezgâh Üstü Söz Söylerim / Sözümü Gülle Peylerim / Aslı Sitemi Neylerim / Ben Dikensiz Gül Satarım
Erenler Bir Pazar Kurdum / Hak Hak Dedim Döndüm Durdum / Aşkın Mühürünü Vurdum /
Aşk Zarfına Pul Satarım
Ben Sarrafım İnci Düzdüm / Gevher Denizinde Yüzdüm / Akıl Süzgecinden Süzdüm / Cevri Akıl Kul Satarım”
12.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|