Bugün devlet töreniyle Ankara Devlet Mezarlığında toprağa verilecek olan Ecevit'in Türk halkı tarafından çok sevildiğini, hatta "milyonların kalbinde apayrı bir yeri" olduğunu söyleyenler var. Bunun ne derece doğru olduğuna bakmak lâzım.
Aslında, pek çok kimse hakkında "çok çok sevildiği" türünden sözlere rastlamak mümkün.
Ancak, bugünkü konumuz Ecevit. Çünkü, onun cenaze merasimi var.
En az on bin polisin görev aldığı cenaze törenine, ayrıca on binlerin katılması bekleniyor. Büyük izdihamların yaşanacağı önceden belli. Yaklaşık bir haftadır bu iş için hazırlık yapılıyor.
Bu oran neyin göstergesi?
Gelelim, asıl mevzuya... Yani, halkımızın Bülent Ecevit'i kalben ve samimî olarar ne kadar sevdiği meselesine...
Tabiî, kalpleri açıp bakmanın, çokça var olduğu söyleyen sevginin samimiyet derecesini ölçmenin imkân ve ihtimali yok.
Demek ki, gerçek sevgi için, daha başka verilere, donelere bakmak gerekiyor. Meselâ, seçim neticeleri gibi...
Ecevit'in başında bulunduğu CHP, 1970'li yıllarda yüzde 30'u, hatta yüzde 40'ı aşan oranlarda oy aldı.
1980'li yıllarda, kurucu başkanı olduğu DSP'nin aldığı oylar ise, her defasında yüzde 10'luk barajın altında kaldı.
1990'lı yılların sonlarına doğru oylarını tekrar arttırmaya başladı. 1999'da partisinin oylarını yüzde 20'nin biraz üstüne çıkartarak birinci oldu.
Siyasî hayatının jubilesi, yahut final seçimi ise, 3 Kasım 2002 tarihinde gerçekleşti. Ecevit'in bu son seçimde aldığı oyların toplamı, ancak yüzde 1.5 (bir buçuk) kadar oldu.
Peki, bu ne demektir?
Bu, Bülent Ecevit'in halk tarafından samimî olarak, yani yürekten, yani cân–ı gönülden ne kadar sevildiğinin ispatı demektir.
Onlar, oylarını her şeye rağmen Ecevit'ten esirgememişlerdir. Samimane bir şekilde, oylarımız feda olsun demişlerdir.
Bunun dışındakiler için ise, gerçek sevgiden değil, ancak riyakârane bir sevgiden söz etmek mümkün.
"Bir buçuk mürit" hikâyesi
Bu hikâyeyi çoğunuz bir şekilde duymuş olmalısınız. Yine de özetleyelim.
Yer, yine Ankara. Tarih, 14. asrın sonları. Bundan altı asır kadar evvel.
Vergiden ve askerlikten muaf tutulan Hacı Bayram Veli Hazretlerinin müritleri, günden güne çoğalmaktadır.
Devrin padişahı Sultan II. Murad, bu durumdan kuşkulanır. Bir ferman hazırlatıp gönderir. Hacı Bayram'a, sadık müritlerinin sayısını bildirmesini emreder.
Hacı Bayram ise, gelen hükümet görevlilerine "Benim sadece bir buçuk müridim var" diyerek, bir imtihan zemini teşkil eder: Sırf imtihan maksadıyla, kendisine halis mürit olanları Allah için kurban edip keseceğini söyler.
Neticede, bütün müritler dağılıp gider. Sadece bir kadınla bir erkek "Canımız şeyhimize fedâ olsun" diyerek kalır.
İşte, yüz binlerce müridi olduğu tahmin edilen ve zamanın hükümetini endişeye sevk eden Hacı Bayramın gerçek mürit sayısı budur: Bir buçuk mürit.
Sayısal anlamda (başka anlam çıkarılmasın), Ecevitler'in durumu da bundan pek farklı değil: Son seçimdeki oy oranları sadece yüzde bir buçuk civarında olmuştur.
Kısa kısa
Cola–Efes birleşmesi
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Coca Cola İçecek'in Efes Sınaî Yatırım Holding'le–devralma sûretiyle–birleşme işlemine izin verdi. (ANKA)
ª Bilindiği gibi, Efes Pilsen, en yaygın bira markasından biridir.
"Laik adam"
Cumhurbaşkanı Sezer "Laiklik, adam olmak demektir" dedi. (AA)
ª Aldı beni bir merak: Acaba, laiklikten (1937'den) önce biz ne idik?
Uçuş yasağı
Bugün Ankara'da uçuş yasağı var.
ª Güvercinler n'apar acaba?
Günün Tarihi
Silâh zoruyla II. Cumhurbaşkanı
11 Kasım 1938: İsmet Paşa II. Reisicumhur seçildi.
Seçilme işi şöyle gerçekleşti:
İstanbul, dün ölen M. Kemal'in cenaze merasimiyle meşguldü.
Ankara ise, bir hayli gergindi. Çünkü, Meclis yeni cumhurbaşkanını seçecekti. Ancak, kimin seçileceği hakkında ciddi tereddütler vardı. Akla ilk gelen isimlerden biri Celal Bayar, diğerleri ise, Fevzi Çakmak, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras ve İsmet Paşaydı.
Bu esnada Bayar, Başbakan idi. Üstelik, onu Atatürk atamıştı.
İsmet Paşa ise, siyasetin kenarına itilmiş durumdaydı. Onu bir yıl önce Başbakanlıktan, dolayısıyla siyasetten uzaklaştıran, yine Atatürk idi.
Yani, ortada hayli tereddüt kaldıran kritik bir durum vardı: Yeni cumhurbaşkanı kim olacaktı?..
İşte, tam bu noktada devreye giren Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Cumhurbaşkanlığı seçimine el koydu.
Onun el koymasını, elbette ki silâh zoruyla ve dayatmayla ancak izah etmek mümkün. Nitekim, öyle de oldu.
Ordunun nabzını yoklayan Fevzi Paşa, Bayar'ın "Cumhurbaşkanı adayımız siz olun" teklifine rağmen, İsmet Paşadan yana tavır takındı. Meclisi askerî kordon altına aldı ve bütün mebusların oylarını İsmet Paşaya vermelerini istedi.
11 Kasım 1938 sabahı, Meclis'te önce 323 milletvekiliyle toplanan CHP grubu 322 oyla İnönü'yü cumhurbaşkanı adayı seçti.
Hemen ardından toplanan Meclis genel kurulunda cumhurbaşkanı seçimine geçildi. Kurula katılan 348 milletvekilinin tamamı, İnönü'yü oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçti.
Notlar
1) İsmet Paşa, bu tarihten birkaç ay sonra, kendisini Cumhurbaşkanı seçtiren Bayar'ı Başbakanlıktan uzaklaştırdığı gibi, kendisine aynı iyiliği yapmış olan Fevzi Paşayı da (1944'te) ordunun başından uzaklaştırarak emekliye sevk etti.
2) 1946'da çok partili sisteme geçildi. Bayar, Demokrat Partinin başına geçti. Fevzi Paşa ise, milliyetçi Millet Partisinin fahrî başkanı oldu.
3) Türkiye'de mütedeyyin kesimin hakkında en çok yanıldığı kişi, hiç şüphesiz Fevzi Paşadır. O, çeyrek asır müddetle işlenen bütün şerlere seyirci ve suskun kalmakla hem dindarları aldatmış oldu, hem de 1946 seçimlerinde CHP'ye karşı muhalefet bayrağını açan DP'nin oylarını bölerek siyasî gücünü zayıflattı.
11.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|