Dünkü "haber7.com" web sitesinde yayınlanan bir resimli haber, izlenme rekoru kırdı.
"Mekke ve Medine'nin ilk fotoğrafları" başlıklı bu haberin numaratörü (hit), saat 16.00'ya doğru geldiğinde 35.000 (otuz beş bin) rakamını gösteriyordu.
Haberin içinde, izne tabi olarak orijinal birçok resim kullanılıyor.
Ayrıca, o fotoğrafları kullanmak isteyenlerin de izin almaları gerektiği haberde hatırlatılıyor.
Biz de öyle yaptık ve gördüğünüz orijinal fotoğraf için iki yerden izin aldık: "haber7.com"dan ve o fotoğrafları albüm şeklinde neşreden "Yitik Hazine Yayınları"ndan. İkisine de teşekkür ediyoruz.
(Bu arada, Mekke–Medine resimleri için "İzinsiz alıntı yapılamaz" uyarısı yapan web sitesindeki haberin altında yer verilen bir okuyucunun yorumunu hayli dikkat çekici bulduğumuzu da burada ifade etmek istiyoruz. "Dertlikul" rumuzuyla yazan bu okuyucunun, bizi hem güldüren, hem de düşündüren ifadeleri aynen şöyle: "'İzinsiz alıntı yapılamaz' ne demek? Babanızın malı mı ki izin alıcaz? Kâbe, bütün İslâm âlemine mal olmuş mübarek bir yer. Resmi de öyle...")
* * *
Söz konusu albüm, Mehmet Bahadır Dördüncü tarafından hazırlanmış. Albümde yer alan resimlerin hemen tamamı, Sultan II. Abdulhamid zamanında çekilmiş.
Kitaplaşan bu albümün önemli bir kısmını biz de bakıp inceledik. Hakikaten, içinde orijinal belge niteliğinde harikulâde resimler var. Bunları değişik vesilelerle sizlere de yansıtmayı ümit ediyoruz.
Bahadır Beyin hazırlamış olduğu albümün değişik versiyonlarında, Mekke ve Medine başta olmak üzere, bundan tâ yüz küsûr sene önceki İslâm âleminin birçok şehir ve yöresine ait resimler yer alıyor: Bağdat, Şam, Kahire, Bosna, Girit, Amman, vesaire...
Hele, Şam'daki Emeviye Camiinin içinden çekilmiş bir resim var ki, görünce âdeta çarpılır gibi olduk. Resimde, oturmuş kalabalık cemaat ile birlikte minberdeki hatip de görünüyor. Yani, âdeta Üstad Bediüzzaman tarafından 1910'da irad edilen "Hutbe–i Şâmiye"nin bir görüntüsü.
Mekân aynı mekân, görüntü hemen hemen aynı, fotoğrafın çekilmiş olduğu tarih de hâkeza...
* * *
Son olarak, konuya merak duyanlar için, söz konusu albümden fotoğrafların yer aldığı web sitesindeki haberin lingini vermek istiyoruz. Tâ ki, ileriki tarihlerde de arandığında rahatça bulunabilsin diye.
Haberin link adresi şöyledir: http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=151806
Günün Tarihi
Reformun adı bizde "Tanzimat" oldu
3 Kasım 1839: Gülhane Parkında adına "Tanzimat Fermânı" denilen "Gülhane Hatt-ı Hümayunu" okundu. Böylelikle, "Tanzimat-ı Hayriye Devri" de başlamış oldu.
Tanzimat, Osmanlı'da yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bunun böyle olduğunu Batı dünyası da kabul ediyor.
Zira, o 3 Kasım 1939 günü, Gülhane Bahçesinde bizzat Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Reşid Paşa tarafından "Padişahın iradesiyle" ilân edilen Tanzimat Fermânı, bütün saray erkânı ve devlet ricali yanısıra, yabancı devletlerin sefir ve konsoloslarının huzurunda okundu. Bu tarihî hadiseye, kalabalık bir halk kitlesi de şahitlik etti.
* * *
Rönesans dönemini yaşayan Avrupa ülkeleri çeşitli reformlarla kendilerini yenileyip eksikliklerini gidermeye çalışırlarken, beş yüz yıllık Osmanlı Devleti de bir reform yapma ihtiyacını duydu ve bunu lisânına en uygun bir ifade ile "tanzimat" şeklinde isimlendirdi. Tanzimat, düzenleme demektir. Avrupalılar, Osmanlı'daki bu yeni düzenlemeyi kendi lisanlarınca "Réorganisation" tâbiriyle yâdetti.
Tanzimattan demokrasiye
Osmanlı tarihinin belki de en tartışmalı reform hareketi, işte bu Tanzimat–ı Hayriyedir.
Düşünürlerimizin bir kısmı bu hareketi şiddetle, hatta nefretle tenkit ederken, bir kısmı da böylesi bir düzenlemenin faydalı ve kaçınılmaz olduğunu savunmaktan yana tavır aldı.
Peki, şayet Tanzimat olmasaydı, gelişmeler nasıl bir seyir takip ederdi? Fermana muhalefet edenlerin bu tür suâllere getirdikleri inandırıcı herhangi bir cevapları yoktur.
Zira, eğer Tanzimat ilân edilmeseydi, genel durumun çok daha kötüye doğru gideceği kuvvetle muhtemeldir. Erken bir inkıraz olabilirdi.
Esasen, Osmanlı'da Tanzimatı reddetmek, Cumhuriyet'in 27. senesinde (1950) bizdeki demokrasiye geçişi reddetmek gibi bir şeydir.
Ne tuhaftır ki, aramızda hâlen de demokrasiyi reddeden ve 1950'den önceki "tek parti Cumhuriyeti"ni savunan, hatta o dönemin hasretini çekenler var. İşte, bu anlayışın sahipleri ne derece haklıysa, Tanzimat'a karşı gelenler de o derece haklı olabilir.
* * *
Son bir noktayı da hatırlatarak bitirelim: Uzun metinli bir ferman olan Tanzimat'ın hiçbir maddesinde, Osmanlı'nın dine, mukaddesata bağlılığından en ufak bir itiraz, yahut şikâyet bulunmuyor. Dahası, tam tersine, mevcut hata ve ihmallerin "dinden uzaklaşmak" sebebiyle meydana geldiği açıkça ifade ediliyor. Ayrıca, gayrımüslimler için tanzim edilen yeni maddelerin dayanağı olarak, yine dinî içtihatlar esas alınıyor.
03.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|