Şu sözlere kulak verin:
“Televizyonda başarılı olanların çoğu çatlaktır.”
Kim diyor bunu?
Yıllarca TRT’de program müdürlüğü yapan, Star, Kanal 6, Kanal D’nin kuruluşlarında büyük rol oynayan televizyon yöneticisi Adem Gürses...
Dahası:
“İnsafsız bir dünyadır bu” diyor. Sözlerinin devamında, “Televizyonda her şey abartılıdır. Dedikodu, kıskançlık, rekabet, her şey abartılıdır. Televizyoncunun hayatı düello gibidir. Burada rekabet öldürücüdür.”
İsterseniz anekdotlar halinde aktaralım Gürses’in sözlerini:
“Yerli dizinin bir bölümü 200 bin liradır. Televizyonculuk ise 24 saattir. Kanal, peş peşe yayımlanan iki diziye 400 bin lira harcayınca, geri kalan zamanı ucuz işlerle dolduruyor.”
“Kadın programları erkekleri de değiştiriyor. Çünkü burada konuşulanlar erkeğin gündemine giriyor. Kadın programları bu toplumun psikiyatrıdır.”
Televizyon:
“Televizyon hayatımızın en önemli parçası oldu. İnsanlar, kendilerini buldukları şeyi severler. Hayatımızda önce Türk sineması vardı. Sonra Brezilya dizileri... Şimdi de yerli diziler hayatımızı kapladı. Çünkü bu diziler, insanların her türlü duygu ve özlemine sesleniyor. İnsanlar kendi yaşadıkları hayatın yanı sıra, yaşamak istedikleri, hayal ettikleri hayatı ve olmak istedikleri insanları buluyorlar bu dizilerde.”
Yerli diziler:
“Yayıncılar bir dizi çekmeye karar verdiklerinde nelere dikkat edeceğini bilirler. Daha doğrusu, bilmeleri gerekir. Unkapanı’ndaki kasetçiler de hangi şarkının tutacağını bilir. Televizyon yayıncılarındaki sezgi de böyledir. Bu, yıllar içinde oluşmuş bir hissediştir. Bunun adı tecrübedir. Çünkü dizi çok pahalı bir iştir. Eğer siz tek karesi bile çekilmemiş bir diziyi, hikâyesi ve senaryosu oluşturulurken zihninizde resimleyemiyor ve seyredemiyorsanız, yaptığınız televizyonculukta bir eksiklik var demektir.”
Tepki:
“Bir televizyoncu seyirciyle birlikte tepki vermez. O dizinin tutup tutmayacağını herkesten önce hisseder. Diziyi çekip, sonra seyirciyle birlikte ‘olmadı bu iş’ derseniz, sadece parayı değil, fikri, hikâyeyi, senaryoyu, oyunculuğu, her şeyi çöpe atarsınız.”
Reyting:
“Reyting önemlidir. Çünkü o diziyi reklâma dönüştürecek ölçü reytingdir. Reklâm veren reytinge bakar. Ama reytinge de uzun vadeli bakmak ve o an için geleceği yakmamak, güvenilen işin arkasında durmak gerekir. İlk altı ay, kimse Kurtlar Vadisi’nin farkında değildi. Meselâ Bizimkiler diye bir dizi vardı. O diziyi iki yıl kimse fark etmedi. Fark edildikten sonra o dizi yüksek reytinglerle on yıl sürdü.”
“Reklâm verenler reytinglerin alt analizlerini yapmaya başladılar. Ortaya reklâm reytingi diye yeni bir ölçü çıktı. Diyelim ki televizyon olarak sizin çok izlenen bir programınız var. Ama reklâm kuşağı girince bu programın izleyicisi başka kanala geçiyor. İşte o zaman bu programın yüksek reytingi reklâm vereni ilgilendirmiyor. Reklâm kuşağına girildiğinde mutlaka bir izleyici kaybı olur, ama bu kayıp çok fazlaysa, o programın reklâm alması güçleşiyor.
Star:
“Star, yeni bir dizinin en kısa sürede izleyici tarafından fark edilmesini sağlıyor ve sizin tanıtım maliyetinizi düşürüyor ama, bir diziyi de tek başına star götüremez. Dizi sadece starla tutmuyor. Sağlam bir hikâye iyi realize edilmemişse, dizinin starları da kayar gider.”
Dedikodu programları:
“Fikrin pek tartışılmadığı yerlerde, dedikodunun oranı büyür. Orada, insanların fikirleri değil, ne yaptıkları konuşulur. Yalnız sevindirici bir gelişme var, bu programlar da bitiş potasına girdi. Eskiden akşam 8-9’ları kilitleyen magazin programları, şimdi gece 11-12’de yayımlanıyor. (Neşe Düzel, Radikal)
03.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|