Komutanların geçen ayki irtica çıkışlarından sonra, Ekim’in son günü yapılan MGK toplantısını takiben yayınlanan bildiride irticadan tek kelimeyle dahi bahis yoktu.
Bu durum, Genelkurmay Başkanının Çankaya’daki 29 Ekim resepsiyonunda “Türkiye’yi germemek lâzım. Biz askerler gerginliğin nedeni ve tarafı olmayız” sözleriyle yansıttığı mutedil tavırla da ilgili mi; bilemiyoruz.
Peki, yapılan açıklamada irticadan söz edilmemesine karşılık, bazı gazetelerin toplantıyla ilgili haberlerinde “İrtica toplantının ana gündemini oluşturdu” iddiasına yer vermelerinin izahı ve yorumu ne olabilir?
Kurulda gerçekten irtica “masaya yatırıldı” mı? İsmail Ağa cemaati ve kaçak Kur’ân kurslarına dair Genel Sekreterlikle Jandarmanın hazırladığı belirtilen bir rapor sunuldu mu? Tarikat ve cemaatler ele alındı mı? Askerler, sarıkla ve cübbeyle dolaşanlar için tedbir alınmasını istediler mi?
Ve “irtica tehdidi”ne karşı atılacak adımlarla ilgili olarak askerler ve sivil kanat işbirliğinin arttırılması konusunda mutabakata varıldı mı? Görüşmeler sürecek mi?
Medyadaki yayınların gündeme getirdiği bu suallerin cevabını öğrenmek için, herhalde önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmeleri bekleyip takip etmemiz gerekecek.
Bu noktada hükümetin tavrının hiç de güven telkin etmediğini önceden yazmıştık.
Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in TESEV’e karşı Büyükanıt’a hak veren, cübbeli ve sarıklı vatandaşları emniyete ve İçişleri Bakanına havale eden sözleriyle, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in “Kanunlarda irtica yok, ama irticaî faaliyet var, devrim kanunlarına aykırı hareket etmek suçtur” beyanı, haklı endişeleri davet eden ilk işaretlerdi.
Başbakanın Genelkurmay’la diyalog kurmak için emekli paşa arayışına girdiği ve devlet kadrolarındaki bazı cemaat mensuplarının azaltılması talimatı verdiği yönündeki söylentiler de bu endişeleri güçlendirdi.
Herşey bir yana; irticayı bölücü terörle eşdeğer tehdit sayan gizli anayasanın aylar önce hükümet onayı ile yürürlüğe girmiş olduğu hatırlanırsa, son gelişmelerin sürpriz sayılmaması gerektiği kendiliğinden anlaşılıyor.
Buna, iki senedir AB ve demokratikleşme reformları için tek bir adım dahi atılmamış olması da eklenince, tablo iyice netleşiyor.
Hal böyle olunca, konunun MGK’da konuşulması da, bir kez sakalı kaptıran ve seçime de niyeti olmayan hükümetin irtica gündemine boyun eğmesi de gayet “normal.”
Peki, irtica gündeminin öncelikli sahibi olarak asker, “ülkeyi germeden” bu işin takipçiliğini nasıl yapacak? Samsun’da ve Sakarya’da olduğu gibi, başörtülüleri protesto için cumhuriyet resepsiyonlarını terk etmek gibi 28 Şubat usûlü atraksiyonlarla mı? Ya da yargıya psikolojik baskı uygulayarak mı?
Doğrusu, irtica gibi son derece hassas bir gündemi, “gerginliğin nedeni veya tarafı” olmadan takip etmek çok zor ve çetin bir iş.
Cemaatleri suçlayan, Türkçe ezana hasret duyan ve başörtüsüne tavır alan söylem ve eylemler ise bu zorluğu daha da arttırıyor...
03.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|