Yakın tarihe damgasını vuran siyaset adamlarından Bülent Ecevit de her fani gibi bu dünyadan göçüp gitti. Ailesi ve yakınları ile Ecevit’i sevenlere başsağlığı diliyorum.
Bülent Ecevit’in elli iki yıllık siyaset hayatının kırk yıllık kesitini az çok bilen ve takip eden birisi olarak, arkasından ben de bir şeyler yazmak istedim. Hafızamın zaman şeridini geriye doğru sararak, “Ecevit deyince aklına neler geliyor?” diye kendi kendime bir soru yönelttim. Sonra aklıma gelenleri siz değerli okuyucularla paylaşmak istedim.
Ecevit deyince aklıma ilk önce Çalışma Bakanlığı yaptığı dönemde işçiler lehine yaptığı çalışmalar ve sendikal hakların elde edilmesinde yaptığı katkılar aklıma geliyor. Daha sonra İsmet İnönü gibi bir siyaset adamını saf dışı edip CHP’yi ele geçirdiğini hatırlıyorum. Siperli şapkası, mavi gömleği, gazetecilik ve şairlik sıfatları ile özdeşleşmiş olan Erika marka daktilosu da hafızamda silinmeyen Ecevit sembolleri olarak duruyor.
Ecevit isminden sonra hemen arkasından Erbakan ismi aklıma geliyor. Sonra da 1974 yılındaki CHP-MSP koalisyonunu hatırlıyorum. Her ikisi de farklı kutuplardan göründükleri halde, ne güzel bir ikili oluşturmuşlardı. Ecevit her zamanki nazik hali ile Erbakan’a “Sayın hocam” diye hitap ediyor, Erbakan da Ecevit ve arkadaşlarına “solcu kardeşlerimiz” diye iltifatlarda bulunuyordu. Bu ortaklığın akıldan çıkmayan en önemli iki icraati ise, Kıbrıs Barış Harekâtı ve çıkardıkları af kanunu idi.
Daha sonra Süleyman Demirel ile olan siyasî rekabeti, kürsülerde ve meydanlarda yaptıkları polemikler, atışmalar, kapışmalar, küsüşmeler ve barışmalar aklıma geliyor. Bir de 1977 seçimlerinde, seçim sonuçları açıklanmadan kendisini başbakan olarak ilân etmesini ve parti binası balkonlarından çalınan davul seslerini hatırlıyorum. Kesin sonuçlar açıklandığında ise, az bir farklı salt çoğunluğu kazanamadıkları belli olmuş ve Karaoğlan’ın tek başına iktidar hayalleri suya düşmüştü. Neyse ki on bir tane vatansever meydana çıkmış ve Ecevit’in hayallerini sudan çıkarmıştı.
“Ecevit deyince aklına neler geliyor?” şeklindeki sualin en kestirme cevabı, “Neler gelmiyor ki” şeklinde oluyor. Gerçekten de elli yıllık bir siyasetçi, gazeteci ve şair olan Ecevit söz konusu olduğunda, insanın aklına neler gelmiyor ki?
Meselâ, “Su sulayanın, toprak işleyenin” vecizesi aklıma geliyor. Köykentleri hatırlıyorum. “Kapının tokmağı” ise, hiç aklımdan çıkmıyor. Son olarak da, milletin oyu ile seçilmiş ve kendisi ile aynı haklara sahip olan bir bayan milletvekilini meclisten atmak için “Bu hanıma haddini bildirin” diye muzaffer bir kumandan edası ile kükrediğini hatırlıyorum.
1975 yılında kendisi hakkında yazmış olduğum ve Yeni Asya'nın “Pazar Ola” sayfasında yayınlanan bir şiirimi, şair ruhuna ithaf ederek sizlerle paylaşmak istiyorum.
KARA OĞLAN DESTANI
Bir varmış bir yokmuş
Allah’ın kulu çokmuş.
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Ne Rusya’da, ne Çin’de
Bu topraklar içinde,
Kara bir oğlan varmış.
Halkına hizmet için,
Yanarken için için,
Birden atmış bir nara,
Çareyi bulmuş zira,
“Paşayı bir yanıltır,
Dizginleri kaparım,
Sonra da dolu dizgin,
Daha sola saparım,”
Deyip işe başlamış.
Önce sağı taşlamış,
Paşayı da haşlamış,
Bulmuş kendine bir şan
“Yaşasın Kara oğlan”
Mikrofonu kapınca
Önce şunu söylemiş:
“Toprak işleyenindir,
Su sulayanın” demiş.
Avaz avaz bağırır,
Sesi evler yıkarmış,
Konuşurken mikrofon,
Kulağını tıkarmış.
Seçimlerin sonunda,
İktidara yaklaşmış,
Bu duruma inanın,
Kendisi de çok şaşmış.
Kapıyı bir yoklamış,
Fakat kapı kilitli.
Anahtarın sahibi,
Durumdan çok ümitli.
İktidar kapısını
Ben açarım diyormuş,
Her an kulağı seste,
Bir teklif bekliyormuş.
Kara oğlan kararlı,
Bu kapıyı açacak,
Açamazsa zararlı,
Devlet kuşu uçacak.
Anahtarlı hocaya
Hemen elçi göndermiş,
“Şu kapıyı açsın da,
Anlaşırız” demiş.
Zaten hoca ararmış
Bu kadarcık bahane,
Hemen karara varmış,
“Bu teklif çok şahane”
Kara oğlan cakacı,
Hoca da çok şakacı,
Takılmışlar kol kola,
Düzülmüşler sol yola.
Kara oğlan durmadan
“Hocam taviz” diyormuş,
Hoca kafa yormadan
“El hak, caiz” diyormuş.
Az gitmişler, uz gitmişler,
Dere tepe düz gitmişler,
Suçluları affetmişler.
Yedi buçuk ay içinde
Arpa boyu iz gitmişler.
Bu yola ne dayanır,
Yırtılmış çorap çarık
Ayaklarının altı
Açılmış yarık yarık.
Tam bu anda şansları
Yüzlerine bir gülmüş,
Kara oğlan Kıbrıs’ta
Sihirli bir toz bulmuş.
Bu tozun sayesinde
Kapanmış yaraları,
Fakat yan tesiriyle
Açılmış araları.
Ne yazık ki karaymış
Kara oğlan’ın bahtı,
Öyle bir an gelmiş ki,
Bırakmış tâcı tahtı.
10.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|