Atatürkçülüğü herkesin kafasına çakma iddiasıyla yola çıkan 12 Eylülcüler, Atatürk’ün doğumunun 100. yılına tekabül eden 1981’i bu hedef için değerlendirmek istediler.
Ama başarılı oldukları söylenemez.
Atatürkçülüğü yeniden tarif etmesi için oluşturdukları komisyonca hazırlanan üç ciltlik kitap okunmadı ve mâkes de bulamadı.
Ve tam tersine, garipsendi, eleştirildi.
Yapılan program ve toplantılar unutuldu.
Heykel ve büst kampanyaları heykelcileri; bazı okullara, mahallelere ve köprülere verilen 100. yıl isimleri tabelacıları ihya etti, ama zihinlerde kalıcı bir iz bıraktığı söylenemez.
Hattâ İstanbul Bağcılar’daki “Yüzyıl köprüsü” örneğinde olduğu gibi, halkın dilinde, bağlam ve amacından uzak bir anlamla yer tuttu.
Bunun için olsa gerek, 2000 yılında, Genelkurmay bünyesinde Atatürkçülüğü topluma anlatmak için yeni bir birim teşkil edildiğine dair haberler çıktı, ancak bunların da arkası gelmedi.
Derken, seneler geçti. Ve 50 gün sonra uğurlayacağımız 2006’nın, Atatürk’ün doğumunun 125. yılı olduğunu ancak yıl sonuna doğru öğrendik.
Gerçi bir ara, Başbakanın da konuşmacı olarak katıldığı 125. yıl programlarının tertiplenmiş olduğunu, ajans bültenlerinden ve bazı gazetelerin iç sayfalarına sıkıştırılmış küçük haberlerden hayal meyal hatırlar gibiyiz.
Ama bu konunun ağırlıklı bir gündem oluşturduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Arada bir ortaya sürülen “Anıtkabir’e ziyaretçi akını” türünden haberlerle bu havanın dağıtılabildiğini iddia etmek de bir hayli zor.
Okullarda ve medya kanalıyla yapılan onca propagandaya rağmen netice alınamıyor.
Bunlara camileri ilâve edip mihrab ve minberlerden metazori Atatürk’e dua ettirme girişimlerinin son dönemde yoğunlaşması, herhalde bu tesbitle irtibatlı bir gelişme olmalı.
Ama ne yapılırsa yapılsın, aşı tutmuyor.
Sebebi ise, yine bu sene içerisinde, özellikle son aylarda ortaya çıkan işaretlerde saklı.
1932-33 yıllarında Ankara’da görev yapan ABD Büyükelçisinin, Atatürk’le görüşmesini anlatırken aktardığı, “Kur’ân’ı tercüme ettirerek halkın gözünden düşürmeye çalıştı” gözlemi, bunlardan biri (Radikal, 6.9.06).
Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in, “Atatürk, agnostik (şüpheci) düşünceyi benimsediği için Hz. Muhammed ile diğer peygamberleri kabul etmiyordu” şeklindeki değerlendirmesi, bir başkası (sentezhaber.com, 31.10.06).
Yıllar önce Doğu Perinçek’in ifşa ettiği Medenî Bilgiler kitabında Atatürk’ün el yazısıyla yer alan “İslâm Türkleri uyuşturdu. Türk milleti birçok asırlar, bir kelimesinin mânâsını bilmediği halde Kur’ân’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü” sözlerinin, bu kez Can Dündar kanalıyla Milliyet gazetesinde (31.10.06) yine gündeme getirilmesi de.
Bu hengâmede, logosuna Atatürk resmi koyan tek gazete olarak Hürriyet’in, Lâtife Hanım kitabının yazarıyla yapılmış röportajı yayınladığı için 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunundan yargılanması ayrı bir tecellî.
68. yıldaki tablo işte böyle...
10.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|