Tescil edilmiş, bilinen gerçekleri bir defa daha tekrarlayarak başlayalım: Küfür devam eder, zulüm devam etmez.
İsrail’in Filistin’de yaptığı her katliâm sonrası bu tesbiti hatırlıyor ve hatırlatıyoruz. Aslında İsrail’in yaptıklarını anlamak ve anlatmak imkân haricinde. Her gün keyfî bir şekilde çoluk çocuk, kadın erkek demeden Filistinlileri katlediyor. Filistin’den gelen katliâm ve ölüm haberleri, maalesef ‘sıradan’ hale geldi. Allah aşkına düşünelim: İsrail’in Filistinlileri bombalamadı, öldürmediği, katletmediği, zulmetmediği bir gün var mı?
Son katliâmı ele alalım: (Her ne kadar ‘son katliâm diyorsak da, bu yazı yayınlanmadan yeni bir katliâma daha imza atabilirler!) İsrail, (her zaman olduğu gibi) “Askerlerimize roket atıldı” gerekçesiyle Gazze’de bir mahalleyi yerle bir etti. Uykularında bombalara hedef olan 10’u çocuk 19 Filistinli öldü. katliâm sonrası İsrail, “Soruşturma başlattık” demekle yetindi.
Peki, dünya barışını temin için kurulduğu ilân edilen Birleşmiş Milletler (BM) ne dedi? Onlar da katliâm karşısında “derin kaygı ve şok duyduklarını” açıkladılar. İnsanlık dışı katliâm sonrası “İnsanoğlu neredesin?” diye sorarak belki de en güzel değerlendirmeyi Vatan gazetesi yaptı. (9 Kasım 2006)
İsrail’in zulmü ve katliâmları karşısında başta Amerika ve BM olmak üzere sessiz kalan ‘dünya’ya ne kadar kızsak haklıyız. Ancak, daha da fazla kendimize, Türkiye’yi ‘idare edenler’e ve İslâm ülkelerine kızmamız gerekmez mi? İslâm ülkelerinın sıkıntılarının olduğunun tabiî ki farkındayız. Aynı zamanda yöneticiler ile vatandaşlar arasında bir uyumsuzluk yaşandığı da gerçek. Buna rağmen, zalimlere karşı ‘buğz’ etmemiz ve ihlâslı duâlarımızla mazlûmların yanında olduğumuzu her zaman ve her yerde göstermemiz gerekmez mi? Tepkilerimizi, sıralı ilişkilerle Türkiye’yi idare edenlere ulaştırmamız ‘vazife’lerimiz arasında yer almıyor mu? “Türkiye’yi idare edenler”e, katliâmlar sonrası sadece ‘demeç’ vermekle bu işlerin hallolmayacağını birileri hatırlatmalı değil midir? Mutlaka zorlukları vardır, ama İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın (İKÖ) bu konuda daha aktif olması gerekmez mi?
İsrail’in yaptığı zulümlere ve katliâmlara artık İsrailliler de karşı çıkıyor. Tel Aviv’deki İsrail Savunma Bakanlığının önünde toplanan İsrailli eylemciler “Savaşı durdurun” pankartları açmış. İsrailli solcu milletvekilerinden, Meretz Partisi Başkanı Yossi Beilin, “İsrail’in ödeyeceği ahlâkî ve diplomatik bedel, böyle bir operasyonun getireceği her türlü başarıdan daha yüksek olacaktır. Hükmet askerî faaliyetleri durdurmalı ve tam ateşkes için görüşmelere başlamalı” denmiş. (Vatan, 10 Kasım 2006)
Ama katliâmlarla beslenenlerin bu çağrıya müsbet cevap vermelerini beklememek lâzım. Her defasında barış için adım atan taraf Filistin oluyor ve bu adımı durduran da İsrail. katliâmları ‘teknik hata’ diye savunan İsrail, 5 ay önce de 8 çocuğu füzelerle katletmişti. Gerekçe, maalesef yine aynıydı: ‘Teknik hata!’ Dikkat çekilmesi gereken bir nokta da, her iki saldırının da Filistin cenahının barış için adım atmasından sonra gerçekleşmiş olması. Son bir haftada Gazze’de 69 sivil masum öldürülmüş durumda. Özetin özeti: İsrail, barış istemiyor ve varlığının devamını ‘savaş’ta görüyor...
Küfür devam eder, zulüm devam etmez. İsrail ve her kim olursa olsun destekçileri kaybetmeye mahkûmdur. Onlar, yaptıkları katliâmlarla zaten insanlık vicdanında kaybetmiştir. İnşallah diplomaside de kaybedecekler...
12.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|