Ecevit’in cenaze töreninin gölgesinde yapılan AKP kongresinden geriye kalan izlenimleri birkaç başlıkta toplayabiliriz.
Birincisi: Kongrede verilen işaretler, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma niyetiyle birlikte, başbakanlığı ve parti başkanlığını Gül’e devretme hesabını iyiden iyiye alenileştirdi.
İkincisi: Parti tüzüğünde yapılan değişiklikler, parti içi demokrasiyi kısıtlayan düzenlemeler olarak algılandı. Büyük kongre delegelerini belirlerken, “aykırı” gördüklerini eleyen genel merkez, genel başkan adaylığını delegelerin asgarî yüzde 20’sinin imzası şartına bağlayan ve grup kararlarına uymayanların geçici ihraçla tecziyesini öngören değişiklikleri de kongreye onaylattı.
Partinin karar organlarında görev alacak veya bu organlardan çıkarılacak isimlerin listeleri de, genel başkanla halefi tarafından, Arınç’ın da görüşü alınarak tayin edildi.
Kongrede, partinin dört yıllık iktidarında izlediği politikalara dair tartışmaların yapıldığına ise şahit olmadık. Ersönmez Yarbay’ın nev-i şahsına münhasır bireysel çıkışı dışında, kongre derin bir sessizlikle yapıldı; tek aday Erdoğan’ı, konuşmasını dinleyip yine başkan seçerek dağıldı.
Bütün bunlara bakılarak yapılan değerlendirmeden çıkan sonuç ise, AKP’nin, başından beri eleştirdiği ve bitirmekle övündüğü “eski tarz siyaset”e bir adım daha yaklaştığı yönündeki yorumlarla dile getirildi.
Üçüncüsü: Kendi içinde böyle bir yöneliş sergileyen AKP’nin, bu kongrede, dışa bakan imajıyla ilgili olarak vermeye çalıştığı değişiklik sinyalleri de hayli dikkat çekiciydi.
Bu sinyallerden birini, MKYK’ya seçilen kadın üyelerle ilgili olarak atılan “AKP’nin yeni yüzü: Başı açık 8, türbanlı 4” başlığında görmek mümkündü. (Sabah, 13.11.06)
2002 seçimleri öncesinde Arınç’ın ağzından “Başörtüsü meselesini çözmek namus borcumuzdur” sözü veren AKP’nin dört sene sonra kendi içinde geldiği nokta işte bu...
Bir diğer düşündürücü sinyal, Erdoğan’ın kongre konuşmasında yer alan şu cümle:
“Atatürk ilkelerini, Cumhuriyet değerlerimizi her türlü gündelik siyasî tartışmanın üzerinde tutarak, ayrıştırıcı değil, birleştirici, milletimizin bütün fertlerini kucaklayan bir mutabakat zemini haline getirmeliyiz...”
Devrimbazlar her ne kadar aksi yönde bir görüntü oluşturmaya çalışsalar da, bu sözler, aslında AKP iktidarını “Kemalizmin en büyük başarısı” olarak niteleyen Şerif Mardin’i ve “Erdoğanizm, Kemalizmin güncellenmiş versiyonudur” iddiasında bulunan Yahudi diplomat Alon Liel’i teyid ediyor.
Ve, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıktığı takdirde takip edeceği çizginin hangi istikamete yöneleceğini de şimdiden haber veriyor.
Hedef, 70 yıldır yapılamayanı başarıp Atatürk ilkelerini milletin bütün fertlerini kucaklayan bir mutabakat zemini haline getirmek.
Kongre Divan Başkanı Toptan’ın AB sürecinde yapılanları anlatırken “Dam üstünde saksağan” deyişini hatırlatırcasına “Dosta düşmana yine ‘Şu çılgın Türkler’ dedirttik” demesi de Erdoğan’ın sözleriyle örtüşüyor.
15.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|