ABD’de ara seçimlerin arkasından detente (yumuşama) ve ümit havası doğdu, ama çok geçmeden umut havaları yeniden dağılmaya başladı ve mesafenin pek derin ve kapanmaz olduğu anlaşıldı. Zira iki taraf arasında derin güvensizlik berzahı bir tarafa, taleplerin çıtası da çok yüksek. ABD ve İngiltere—alttan almaları gerekirken—müzakerelerin önüne taciz edici şartlar ikame ediyorlar.
Blair’in beklenen konuşması hayal kırıklığı meydana getirmiştir. Adeta dağ fare doğurmuştur. Suriye ve İran’a yönelik mesajın kısaca meali şu: Irak’ta bizi girdiğimiz bataklıktan ve vartadan kurtarın. Gerisini düşünürüz... “Yani beyefendiler burunlarından kıl aldırmıyorlar. Bununla birlikte, karşı tarafın mukabelesi nispeten olumlu olmuştur. Amerikan Dışişleri Bakanlığı yetkilisi James Jeffrey İran ve ‘zor birisi’ olarak nitelendirdiği Beşşar’la diyalog ve müzakerelerin vakit kaybı ve havanda su dövme olacağını öngörüyor. Bununla birlikte, yine de Amerikan politikasında gerçekçi sınırlara bir dönüş var. Sözgelimi, Hatemi’nin son döneminden itibaren İran’da rejim değişikliğinin altında bir seçeneğe razı gelmiyorlardı. Şimdi ise İran politikasını da Suriye politikalarının istikametinde tadil etmiş bulunuyorlar. Hatırlanacağı gibi, Bush yönetiminin Suriye politikası: rejimin değil, politikaların değişimi şeklindeydi. İran açısından da bu aşamaya gelmişler. Daha gerçekçiler. Jeffrey: “İran’da rejim değil, davranış (politika) değişikliği arayışındayız” diyor.
Temel politika farklarının yanında bir de güvensizlik zemini var. Irak konusunda İran ile masaya oturmak için defalarca görüşme çabasında bulunduklarını kaydeden Jeffrey, bunun ‘’İran’ın durumu algılama şeklinden dolayı’’ gerçekleşemediğini itiraf ediyor. Kimbilir bu, İrangate skandalından sonra karşılıklı olarak kaçıncı yoklama. Nükleer konularda da İran’a, uranyum zenginleştirmeyi durdurmaları şartıyla masaya oturmayı teklif ettiklerini, ancak İran’ın cevap bile vermediğini aktaran Jeffrey, “Asıl soru şu: Eğer ABD, İran ile konuşmayı öncelik haline getirmeye karar verirse İranlılar buna cevap verecek mi, orası belli değil” diye güven eksikliğine işaret ediyor.
“Bazı rejimlerle görüşmenin imkânsız” olduğunu iddia eden Jeffrey, buna örnek olarak İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Hitler rejimini gösteriyor ve “iki ayrı dünyada yaşıyorsunuz” tespitinde bulunuyor. “Bir ileri, bir geri” giden bazı rejimler olduğunu söyleyen Jeffrey, Orta Doğu’daki bu tip rejimlerin de “konuşmaya istekli olduğunuzu söylediğiniz zaman, bunun zayıflıktan olduğu yanılgısına kapılıp taleplerini arttırdıklarını” da dile getiriyor. Son Mohikan gibi son Neocon olan Avustralya Başbakanı Howard da aynı şekilde İran veya Suriye ile görüşmelerin faydasız olacağını öngörenler arasında bulunuyor.
***
Bununla birlikte İran’ın karşı talepleri de gerçekçi değil. Ara seçimlerin ardından Amerikan politikalarının 180 derece değişmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Bu durumda ortak bir nokta yakalamak imkânsız. Galiba öyle de oluyor. Blair’in teklifini değerlendiren İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Muttaki teklifleri değerlendirdiklerini, ama bunun teklifleri kabul edecekleri anlamına gelmediğini söylemiştir. İran yönetimi Suriye yönetiminin ehven yaklaşımına nispeten daha katı bir tutum sergiliyor.
Blair veya Baker gibi aracıların dışında aslında Bush cenahında da kayda değer bir gelişme ve değişme yok. Bush da aracıların önerilerine açık olduğunu söylemekle birlikte gerçek tavrından bir adım geri atmıyor. Demokratların talebi olan ‘Irak’tan erken çekilmeye’ karşı. Bush İran’la görüşmek için nükleer hırsından vazgeçmesi gerektiğini de yinelemiştir. Bu durumda taraflar arasında orta bir yol bulma umudu tükenmiştir. Uçurum pek derin.
***
İsrail de işin tuzu biberi. Bush-Olmert tabir caizse yeniden nikâh tazeledi. “Savaş peşinde değiliz” dedikten sonra İran tehdidine dikkat çekti ve Bush da ona aynen katıldı. Yine uluslararası Ortadoğu Konferansı noktasında “istemezük” tavrını seslendirdi. Bu durumda gök kubbe altında değişen bir şey yok. Independent, Suriye lideri Beşşar Esad ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın birer fotoğrafını yayımladığı kapağında, “İşte Orta Doğu’daki yeni dostlarımız: 2002’nin şer ekseni mensupları 2006’da barış simsarı oldu” diye yazsa da umutsuzluk üzerine siyaset devam ediyor.
Independent, “savunmacı ve umutsuzluk kokan bir konuşma” diye nitelediği Blair’in sözlerini Ortadoğu’da gücün nerede odaklandığının geç de olsa kabul edilişi biçiminde yorumladı. Blair’in açıklamalarını “mantığa meydan okuyan, çaresizlik ürünü formüller” diyerek eleştiren Daily Telegraph ise, zaten Başkan Bush’un Blair’in açıklamalarından farklı bir söylemde olduğuna vurgu yapıyor.
Az gittik uz gittik, ama yine arpa boyu yol katedemedik. Bununla birlikte er geç ABD bölgeden çekilecektir, ama bu müzakereler sonucunda değil objektif gelişmeler sonucunda olacaktır. Suriye ve İran’ın yapamadığını, kabul etmeli ki Sünni direniş yapmaktadır.
15.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|