Kapkapçılık, uyuşturucu ve serserilikten dert yanan anne-babaların, çocuklarının o hâle gelişlerinde hiç sorumlulukları yok mu? Bazılarının olmasa da birçoklarının anne-babaları var bu çocukların.
İşlerinin, çocuk dünyaya getirmekle bittiğine inanmışcasına onları sokağın kaderine teslim ediveriyorlar niceleri. İnsanı insan yapan değerleri vermedikleri için onlardan insanî duygular da beklenemiyor.
Bu değerlerin başında ise hiç şüphesiz iman ve Kur’ân hakikatleri gelir.
Evet, bugünkü gençlik problemlerinin kökeninde onları daha küçük yaşlardan itibaren bu hakikatlerle eğitmeme, her şeyi dünya hayatından ibaretmiş gibi yönlendirme, maneviyattan yoksun bırakma yatıyor. Bedenine olduğu kadar ruhuna bakmama, ihtiyacı olan manevî gıdaları vermemedir ki gençleri serseriliğin kucağına atıyor.
İnsan sadece maddeden, bedenden ibaret; ruh, kalb ve vicdandan yoksun bir varlık olsaydı ona sadece dünyevî eğitim vermekle yetinebilirdik. Oysa beden olduğu gibi ruh da gıda istiyor.
İmanî ve Kur’ânî bir terbiye verilmeyen bir evlâttan dinin şiddetle istediği muhabbet, hürmet ve merhamet nasıl beklenebilir? Ekmeyen biçemez.
Bediüzzaman Hazretleri küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almayan bir çocuğun sonra pek zor bir tarzda İslâmiyet ve imanın esaslarını ruhuna alabileceği, bunun âdetâ gayr-i müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmesi derecesinde zor olacağı, yabanî düşeceğini söyler. “Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanîlik verir” der. Böyle çocuklar dünyada anne ve babasına hürmet etmek şöyle dursun, varlıklarından yüksünüp çabuk ölmelerini arzu edip onlara bir nevî belâ olur; ahirette de, onlara şefaatçi değil, tam tersi dâvâcı olur, “Niçin imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?”1 der.
Ne kadar düşündürücü değil mi?
Anne-baba çocuklarını şüphesiz seviyorlar. Alabildiğine şefkat gösteriyor ve onlarla ilgileniyorlar da. Ancak şefkatlerini sûistimal edebiliyorlar.
Çünkü, “Oğlum, okusun, iş güç, meslek sahibi, güzel bir konum ve durumda olsun” deyip her türlü fedâkârlığı üstlendikleri halde, “Acaba bu çocuğum ebedî hayatta ne yapacak? Gerekenleri yapmalıyım” demiyor, manevî dünyasını bütün bütün ihmal ediyor, hem kendilerinden dâvâcı hâle getiriyor, hem de evlâdından beklediği sevgi ve hürmeti göremiyorlar.
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası-I, s. 40-41.
17.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|