1999 yılından bu yana, Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nca (TAM) Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde yaşayan Türk göçmenlerin hayat şartlarını ortaya koymak üzere, her yıl gerçekleştirilen anketlerin yedincisine göre ‘göçmen’ler arasında dindarlık hızlı bir yükseliş gösteriyormuş.
TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen ve Kuzey Ren Vestfalya eyaleti Uyum Bakanı Armin Laschet tarafından açıklanan anket neticeleri, bazıları için ‘üzüntü’ verici olsa da, ‘Müslüman Türkiye’ açısından sevinçle karşılanmaya adaydır.
Cumhuriyet gazetesinin (14 Kasım 2006) başörtülü fotoğraflarla süslediği tam sayfa haberde şu bilgiler yer alıyor: “Türk göçmenler arasında 2002 yılından itibaren hızlı yükselişe geçen dindarlaşma, artış ivmesini sürdürdü. Göçmenlerin yüzde 76’sı kendisini dindar veya çok dindar olarak tanımlarken, gençler arasında dindarlık oranında küçük düşüşe rağmen, dindarlık eğiliminin en belirgin görüldüğü grubu 45-59 yaş grubu teşkil ediyor. Araştırmada artan dindarlığın, fundamentalist eğilimlerle veya radikalleşme ile doğrudan ilişkilendirilmemesi ve uyum önünde bir engel olarak görülmemesi gerektiğine işaret ediliyor. Artan dindarlığa karşın, hiç dindar olmadığını beyan edenlerde de artış görülmesi ile artan dindarlığın dini örgütlere büyüme olarak yansımaması araştırmanın diğer ilginç sonuçları.”
Araştırma sonuçlarına göre, Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız, artık kendilerini ‘gurbetçi’ olarak görmüyor. Pek çoğu da ‘geri dönüş’ü gündeminden çıkarmış vaziyette. Artık onlar kendilerini ‘yerli’ kabul ediyor ve ona göre davranıyor.
Gurbetçilerimizin İslâma sarılması, elbette hepimizi memnun eder, ancak bu konuda bazı noktalara dikkat çekmek lâzım:
* Gurbetçilerimizin dindarlaşmasıyla ilgili haberleri nisbeten ‘objektif’ olarak verenler, Türkiye’deki dindarlaşma meyli karşısında niçin rahatsız olurlar?
* Almanya örneğinde olduğu gibi, yabancı ülkelerde yaşayan ‘gurbetçi’lerimizin uygulanan yanlış ve kasıtlı politikalara ‘rağmen’ dindarlaşması “Türkiye’yi idare edenler”e bir mesaj vermiyor mu?
* Gurbetçilerimiz arasında yükselen değer olan ‘dindarlık,’ yakın gelecekte yaşadıkları ülkelerin rengine renk katmayacak mı? “Doğru İslâma” ayine olanlar, ‘yabancı’ların da İslâma teslim olmasına zemin hazırlamayacak mı?
İçerde ve dışarda ‘dindarlık’ yükseliyorsa; komünist Rusya’da olduğu gibi, “din afyondur, din öldürülmelidir” diyenlerin takipçileri bir daha düşünmeli değil midir?
17.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|