Yanlışlarda ısrar ede ede, maalesef uçuruma doğru sürükleniyoruz. Pek çok dünya ülkesine göre ‘iyi’ olan sosyal göstergelerimiz var elbette, ancak zamanla bu göstergelerin ‘kötü’ olmayacağının garantisi yok.
İçki, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklar sıralamasında Avrupa ülkelerine göre ‘iyi’ sayılabilecek bir durumdayız. Aile yapımız da, şükürler olsun ki, onlar kadar kötü değil. Ancak mevcut durumumuzun kalıcı olacağını düşünmeyelim. Çünkü içerde ve dışarıda çöreklenmiş ‘ifsat komiteleri’ cemiyetin temel direği olan ‘aile’yi tahrip etmeye çalışıyor.
Her şeyi maddede arayan ‘zengin dünya ülkeleri’nin geldiği noktayı hatırlatan bir haberde şu bilgiler yer alıyor: “Avrupa’da çöplerden çıkan ölü bebek sayısındaki artış endişe verici boyutlara ulaştı. Çare olarak 12. yüzyıldan kalma bir geleneğe sarılan Avrupalılar, hastane önlerine özel bebek kutuları yerleştiriyor. Uygulamaya göre belirli hastanelerin önlerine yerleştirilen ‘Babyklappe’ adlı kapaklı kutulara ‘istenmeyen’ bebekleri anneleri yerleştiriyor. (...) İlk olarak Almanya’nın büyük şehirlerinden Hamburg’un Altona semtinde 2000 yılında kurulan düzenek, zamanla diğer şehirlere de yayılmış. Babyklappe’lerin sayısı şu an Almanya genelinde 41 şehirde 80’e ulaşmış durumda. Söz konusu düzenekten Avusturya’da 8, İsviçre’de bir adet bulunuyor.” (Zaman, 14 Kasım 2006)
Bir ‘anne’nin evladını ‘çöpe atması’ akla gelebilir miydi? İşte, ‘mim’siz medeniyetin insanlığı getirdiği nokta. Akla gelmeyen şeyler, artık başa geliyor. ‘Türkiye’de bugün itibarıyla böyle bir felâket yaşanmıyor diyerek’ belki sevinebiliriz. Ancak yarın böyle felâketlerin Türkiye’de de yaşanmayacağını kim söyleyebilir?
Böyle felâketlere kapı açmamanın çaresi elbette var. Ancak dinden, İslâmdan korkularak bu çarelerin uygulanması mümkün değildir. Fertlere doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu anlatıp gösteremezsek, bu ve belki de daha katmerli felâketlerin ülkemizde de yaşanmasını beklemeliyiz.
Türkiye için de tehlike çanları çalıyor, ancak “Türkiye’yi idare edenler” bu sesleri duymamayı tercih ediyorlar. Meselâ, okullarımız şimdilik Avrupa’ya nisbetle ‘sakin.’ Ancak uzmanlar, ‘bugünden tedbir alınmazsa, gelecekte aynen Amerika’da olduğu gibi okul girişlerinde ‘silâh kontrolü’ yapacak hale geliriz’ diyor. Nitekim, İstanbul’daki bir lisede nöbetçi öğrencilerin ‘cop’la görev yaptığını yakın zamanda gazete haberlerinden öğrendik.
Türkiye’de geçen yıl her gün ortalama bin 336 suç işlenirken, bu yılın 9 ayında bu rakam 2 bin 191’e yüksemiş. Müstehcenlikle ilgili suçlarda ise artış oranı yüzde 300 olmuş. (AA, 14 Kasım 2006)
“Büyük gazete”lerin birinci ve son sayfalarını işgal eden müstehcen yayınlar bu şekilde devam ederse, bu oranın gelecek yıl yüzde 500 artmayacağını kim garanti edebilir?
Yanlış yolda ilerlemekten vazgeçip, bilinen doğru tedavileri uygulayalım. 7’den 70’e herkese din eğitimi verelim, vermek isteyenleri engellemeyelim ve bu bataklığa saplanmayalım. Aksi halde telafisi imkânsız bir fatura ödemek durumunda kalırız ki, Türkiye böyle bir fatura ödemeye mahkûm edilmemelidir.
16.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|