Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Biyomimetik, biyomimikri ve Risâle-i Nur- 1



Biyomimetik, biyomimikri tabiattaki modelleri inceleyip bu tasarımları taklit ederek veya bunlardan ilham alarak insanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan bilim dallarıdır. Biyomimetik, kâinatta bulunan sistemlerden taklit edilerek yapılan âletleri, mekanizma ve sistemleri ifade eden bir tâbirdir. Örnek alınarak yapılan âletlere, özellikle nanoteknoloji, robot teknolojisi, yapay zekâ (AI), tıbbî endüstri ve askerî donanım gibi alanlarda kullanılmak için gerek duyulmaktadır.

Biyomimikri, ilk defa Montanalı bir yazar ve bilim gözlemcisi olan Janine M. Benyus tarafından ortaya atılmış bir kavram. Türkçe karşılığı “biyotaklit”tir. Biyomimikri hakkında yapılan yorumlardan biri şöyledir: “Biyomimikrinin ana teması doğadan model, ölçü ve akıl olarak öğrenecek çok şeyimiz olduğudur. Bu araştırmacıların ortak noktası, tabiattaki tasarıma saygı göstermeleri ve insanların karşılaştıkları problemlerin çözümünde bunları kullanarak ilham almalarıdır.”

Ürün kalitesini ve verimini artırmada tabiattan faydalanan şirketlerden biri olan Interface’in ürün stratejisti David Oakley de biyotaklit konusunda şunları söyler: “Tabiat, benim iş ve tasarım konularında akıl hocam, yaşam tarzım için bir model. Biyotaklit, doğadan öğrenmenin bir yoludur.”

Bediüzzaman Said Nursî ise, biyomimetik, biyomimikri ilim dallarını belki bir asır sene önce keşfetmiş, kullanmış. Ancak, o teknikten ziyade sosyal ve manevî açılardan konuşturur varlıkları. Risâle-i Nur’da baştan sona esir, enerji boyutları, zerreler (atomlar), hücreler, uzuvlar, bitkiler, unsurlar (hava, toprak, su, ateş), hayvanlar, yıldızlar, samanyolları tümüyle konuşturulmakta, işlevlerinden anlamlar çıkarılarak örnekler sunulmaktadır. Meselâ Bediüzzaman’a;

“Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?” diye sorar mahkeme.

“Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, hâlî (boş) bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum.”1

“Meselâ, meşhur bülbül kuşu; gülün aşkıyla mâruf o hayvancığı, Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor. Beş gaye için onu istimâl ediyor:

“• Birincisi: Hayvanât kabîleleri nâmına, nebâtât tâifelerine karşı olan münâsebât-ı şedîdeyi ilâna memurdur.

“• İkincisi: Rahmân’ın rızka muhtaç misafirleri hükmünde olan hayvanât tarafından bir hatib-i Rabbânîdir ki, Rezzâk-ı Kerîm tarafından gönderilen hediyeleri alkışlamakla ve ilân-ı sürur etmekle muvazzaftır.

“• Üçüncüsü: Ebnâ-i cinsine imdad için gönderilen nebâtâta karşı hüsn-ü istikbâli herkesin başında izhâr etmektir.

“• Dördüncüsü: Nev-i hayvanâtın nebâtâta derece-i aşka vâsıl olan şiddet-i ihtiyacını nebâtâtın güzel yüzlerine karşı mübârek başları üstünde beyân etmektir.

“• Beşincisi: Mâlikü’l-Mülk-ü Zülcelâli ve’l-Cemâli ve’l-İkram’ın bârgâh-ı merhametine en latîf bir tesbihi, en latîf bir şevk içinde, gül gibi en latîf bir yüzde takdim etmektir.

“İşte, şu beş gàyeler gibi başka mânâlar da vardır. Şu mânâlar ve şu gàyeler, bülbülün Hak Sübhânehü ve Teâlânın hesâbına ettiği amelin gàyesidir. Bülbül kendi diliyle konuşur. Biz şu mânâları onun hazin sözlerinden fehmediyoruz. Melâike ve ruhâniyâtın fehmettikleri gibi kendisi kendi nağamâtının mânâsını tamamen bilmese de fehmimize zarar vermez. ‘Dinleyen söyleyenden daha iyi anlar’ meşhurdur. Hem, bülbül şu gàyeleri tafsilâtıyla bilmemesinden, olmamasına delâlet etmiyor. Lâakal, saat gibi sana evkatını (vakitleri) bildirir; kendisi bilmiyor ne yapıyor. Bilmemesi senin bildiğine zarar vermez.”2

Dipnotlar: 1. Şuâlar, s. 317.; 2. Sözler, s. 319.

16.11.2006

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.11.2006) - Din/iman ilmi ve laik ilim!

  (14.11.2006) - İmanınızı nasıl güçlendireceksiniz?

  (12.11.2006) - Enerji üretim merkezlerimiz

  (11.11.2006) - Enerji boyutları, insan ve imân

  (09.11.2006) - “Temel özelliğin de olsa, düşünme, konuşma!”

  (08.11.2006) - Ölülerin ve Ecevit'in arkasından konuşmak

  (07.11.2006) - Ya hayır konuş, ya sus?

  (05.11.2006) - Ekonominin itici gücü: Zekâtın ihyası, faizin ifnası

  (04.11.2006) - İnsanın değeri, ürettiği düşüncelerle orantılı

  (03.11.2006) - Temel özelliğimiz: Düşünmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004