Sabah gazetesinden Muharrem Sarıkaya, iki önceki "Hizbullah da partileşiyor" başlıklı yazısında Nurculardan da söz etmesiyle, okuyucularının zihnini önemli ölçüde bulandırmış oldu.
İsim vermeden görüşme yaptığı devlet erkânından aldığı bilgiye göre, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde gûyâ "Hizbullah tipi örgütlenme" varmış ve bunlara kimi Nurcular da dahil olmuş imiş. İnanılır şey değil...
Şüphesiz, böylesi bir örgütlenme—varsa şayet—ülke için büyük tehlike arz ediyor. Hizbullahçıların yakın geçmişte sergilemiş olduğu o vahşet tabloları hafızalarda hâlâ tazeliğini koruyor.
Nurcular, bu tip bir örgütlenme içine hiç girmediler, bundan sonra da girmezler; daha doğrusu giremezler.
Zira, bu tarz bir davranış, her şeyden evvel Nurculuk adına tehlikeli, sakıncalıdır. (Kendine maksatlı olarak "Nurcu" adını takan bir kısım meşrepsizler varsa, o ayrı mesele.)
Dolayısıyla, "Nurculuk tehlikesi" diye bir durum söz konusu değil. 80 yıldır, bu anlamda herhangi bir tehlike belgelenmiş değil.
O halde, olsa olsa, Nurculuğa leke sürmek için çevrilen gizli–açık oyunlar, dolaplar vardır.
Yakın geçmişe bir bakalım
Nurculuk hareketinin büyük bir tehlike arz ettiğini söyleyen ve bunu yazılı bir "emir" ile deklare eden ilk meşhûr kişi, 1966'da Genelkurmay Başkanı olan Org. Cemal Tural'dır.
Nur Talebeleri, sevk edildikleri bütün mahkemelerden beraat etmelerine rağmen, Org. Tural, o tarihte ayrıca bir genelge de yayınlatarak, askerî birliklere "Nurculuğun suç teşkil ettiği"nin anlatılmasını istedi.
Konuyla ilgili soru soran gazetecilere ise, aynen şu mukabelede bulundu: "Nurculuğun köküne kibrit suyu dökülecek." (Bakınız, 15–16 Nisan 1966 tarihli gazeteler.)
* * *
Oysa, Nur Talebelerinin ne o zamana kadar, ne de ondan sonra herhangi bir vukuatına, bir cinayetine, bir sâbıkasına hiç rastlanılmadı. Ama, buna rağmen onları suçlamaktan geri kalınmadı.
Nurculuk hareketinin öncüsü olan Bediüzzaman Said Nursî, eserlerini okuyan talebelerini iki şeyden özellikle sakındırmıştır: Biri, Nurculuk adına parti veya particilik; diğeri ise, yine aynı isimle menfî herhangi bir örgüt üyeliği.
Esasında, Nurculuk için en büyük tehlike bunlardır: Nur Talebesinin, dâvâsı adına particilik yapması veya zararlı bir örgüte dahil olması.
* * *
Muharrem Sarıkaya, konuyla ilgili olarak önce bir askerî yetkiliyle sohbet ettiğini, ondan "irtica tehlikesinin mevcut olduğu" tesbitini aldığını söylüyor. Ardından da, yine ismini vermediği "devletin diğer birimi"nden bir şahısla görüştüğünü ve ondan "asıl büyük tehlikenin Doğu'da Hizbullah tipi bir örgütlenme" olduğu yönünde çarpıcı bir fikir edindiğini yazıyor.
En çarpıcı nokta ise, bölgede büyük katılımın olduğu bu örgütün içinde kimi Nurcuların da bulunduğu "gerçeği..."
Yukarıda da kısmen belirttiğimiz gibi, böyle bir "gerçek" söz konusu dahi olmaz. Bu olsa olsa, ancak tescilli bir "yalan" veya sunturlu bir "iftira"dan ibaret olabilir. O kadar.
Günün Tarihi
Göstermelik demokrasi
17 Kasım 1924: Halk Fırkasından ayrılan bir grup politikacı/asker, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası isimli partiyi kurdu. Kurucu üyeler şunlar: Ali Fuat (Cebesoy), Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay), Adnan (Adıvar), Refet (Bele).
Bu parti, çeşitli bahanelerle, 5 Haziran 1925'te kapatıldı.
İrticaya taviz vermekle suçlanan yönetim kadrosunun çoğu siyasetten dışlandı. Bir kısmı da, İstiklâl Mahkemesinden canını zor kurtardı.
17 Kasım 1930: Halk Partisine muhalif olan kişileri ortaya çıkarmak için kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (Partisi), kendi kendini feshetti.
Üç ay kadar evvel (Ağustos) kurulmuş olan bu partinin kapatılma gerekçesi olarak da şu hususlar ileri sürüldü: Ekonomide liberal görüşü benimseyen bu partinin içine, kısa zamanda gerici, mürteci ve gayr–i memnun kimseler sızmıştır.
Muhalefete tahammülsüzlük
Cumhuriyetin ilk döneminde altı yıl arayla yaşanan şu iki önemli gelişme de gösteriyor ki, adına "demokrasi denemesi" denilen göstermelik bir oyun sergilenmiş.
Zira, üst düzey yönetim kademesi tarafından, 27 yıl müddetle (1950'ye kadar) tek parti rejimi benimsenmiş, muhalif herhangi bir cereyana ise, en ufak bir tahammül dahi gösterilmemiştir.
İşte, 1924–25'te yaşananlar ve işte 1930'da sergilenen oyunlar.
Oysa, muhalefet boşluğunu doldurmak maksadıyla kurulduğu var sayılan bu iki partinin isminde de "Cumhuriyet" ibaresi var: Biri Cumhuriyetçi Terakkiperver Fırkası; diğeri ise, Serbest Cumhuriyet Fırkası ismini taşıyor.
Ama gelin görün ki, daha evvel kurulmuş olan Cumhuriyet Halk Fırkası, bunların varlığına dahi tahammül göstermeyerek, her ikisini de türlü bahanelerle kapattırdı.
Halbuki, bu partilere teveccüh gösterenler de, en az "tek parti" yöneticileri kadar vatanperver insanlardı. Özellikle de, Terakkiperver Fırkasının yöneticileri...
Kâzım Karabekir Paşa başta olmak üzere, partide aktif görev alan diğer kurmayların da tamamı İstiklâl Harbine katılmış, vatan ve millet yolunda canla, başla çalışmış kimselerdi.
Ama, ne yazık ki bunların hemen hepsi o dönemde harcanarak siyasetin dışına itildi. Buna göre, 1950 yılına kadar yaşanan kısmî açılımlar, sadece bir "göstermelik demokrasi"den ibaret kalmış oluyor.
17.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|