AKP’nin dört yıllık iktidarında mâlûm sebeplerle başarılı olamadığı alanların başında eğitim meselesinin geldiği biliniyor.
Hayli zaman konuşulan, ama ne olduğu pek anlaşılamayan ve neticede mimarı Talim Terbiye Kurulu Başkanının istifasından sonra adeta unutulmaya terk edilen müfredat reformundan artık bahis açan bile yok.
Müfredat ve ders kitaplarındaki resmî ideoloji hakimiyeti ise aynen devam ediyor.
Dört yılın sonunda, özellikle dar gelirli aileler açısından takdire şayan tek icraat, ilkokul ve liselerdeki bedava kitap uygulaması.
Ama o kitapların içeriğinde olumlu yönde kayda değer bir değişiklik söz konusu değil. Yapılmış olan ufak tefek rötuşlar ise, en küçük bir eleştiri karşısında bile derhal geri alınıyor.
Eğitim sisteminin, göz göre göre nice nesillerin kaybına yol açan çarpık ve adaletsiz sınav mekanizması ve ortaöğretimle üniversite arasında sağlıklı bir geçiş bağlantısı kurulamaması gibi son derece önemli konularında da bir arpa boyu dahi mesafe alınabilmiş değil.
AKP’nin eğitim meselesindeki durumunu en iyi anlatan söz, Bakan Çelik’in bir süre önceki bir konuşmasında söylediği “Ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabildik” beyanıydı.
Gerçekten öyle. Ne mağdurları rahatlatabildiler, ne de YÖK’çülere yaranabildiler.
Dahası, 28 Şubat’ın mayınlı alanlarında dişe dokunur hiçbir şey yapamadıkları halde, irtica ve kadrolaşma suçlamalarının bir numaralı hedefi olmaktan kurtulamadılar.
Millî Eğitim Şûrâsı bu ortamda toplandı.
Şûrâ alt komisyonlarından çıkan ilk karar meslek liselerine uygulanan katsayı engelinin kaldırılması oldu. Ezici bir çoğunlukla kabul edilen karar, aynı zamanda şûrâya önceden gönderilen tekliflerle de örtüşüyor.
Zaten AKP tabanının da, seçmen ekseriyetinin de, hattâ son dönemde medyada çıkan bazı ilânlardaki mesajlara bakılırsa iş dünyasının da fikrinin bu olduğu biliniyor.
Yani, kararın yadırganacak bir tarafı yok.
Çoktandır sesi duyulmayan Gürüz’ün başını çektiği “Bu şûrâ imam hatip şûrâsı oldu, bir yerlerde kotarılan şeyler meşrulaştırılmak isteniyor” tepkisinin de hiçbir mantığı yok.
Ancak problem şu: Millî Eğitim Şûrâsında alınan kararlar tavsiye niteliğinde. Uygulanmaları, hükümete ve TBMM’ye bağlı.
Ve sıkıntı da bu noktada odaklanıyor.
Dört yıldır, neredeyse anayasayı değiştirecek bir Meclis çoğunluğuyla iktidarı elinde bulunduran bir parti, bu soruna bir çözüm getiremedi. Yarım yamalak bazı adımlar atmaya çalıştı, ama hepsi geri tepti.
Bu tavır devam ettiği müddetçe AKP ikinci bir dönem daha iktidar olsa bile ne değişir!
Bu noktada belki şöyle düşünülebilir:
AKP, 3 Kasım’dan sonra yola çıktığında ilk işlerden biri olarak yapması gerekirken yapmadığı bu şûrâyı gecikmeli de olsa şimdi toplamak suretiyle, hiç değilse ikinci dönemine hazırlıklı girmenin hesabını yapıyor.
O fırsatı yine bulur mu, meçhul. Ama şûrânın geç de olsa yapılması isabetli. İnşaallah kararlarının uygulandığı günleri de görürüz.
17.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|