Cumhurbaşkanı Sezer 10 Kasım mesajında “Atatürk’e göre laiklik adam olmak demektir” diyor. On gün sonra ise bir akademisyen “Atatürk’e ‘bu adam’ dedi” diye her koldan linç girişimlerine maruz kalıyor.
Linç kampanyasını tetikleyen güruhun İzmir ayağında “Burası İzmir, burada kimse böyle konuşamaz” diye tafra atılırken, şehrin imajını da zedeleyen bu yobazlığa karşı “demokrat İzmirliler”den ses sadâ çıkmaması ayrı bir anormallik.
Misafirine sahip çıkma erdemini dahi gösteremeyen AKP İzmir İl Teşkilâtının bu ayıbı karşısında Genel Merkezin ısrarla “üç maymunlar”ı oynamaya devam etmesi de.
Aynı şekilde, “Konuşması tüm üniversitede infial uyandırdı” diyerek Atilla Yayla’ya ders yasağı koyan Gazi Üniversitesi Rektörünün iddiasına karşı üniversite camiasının, hiç değilse Voltaire’in “Fikrinize karşıyım, ama onu ifade etme hakkınızı sonuna kadar savunacağım” sözündeki ilkeli duruşa uygun bir tavır ortaya koyması gerekir ve beklenirken...
Maalesef şu âna kadar bu yönde bir işaret görebilmiş değiliz.
Peki, Türkiye bu suskunlukla mı demokrasisini geliştirecek; hak ve özgürlüklerini savunacak?
Neyse ki, işin medya cenahında nisbeten bir karşı ağırlık ve denge oluşmaya başladığını görmekteyiz. Atilla Yayla’nın maruz bırakıldığı linç muamelesini de, buna karşı iktidar partisinin tavrını da eleştiren ve ifade özgürlüğüne sahip çıkan yorumlar, henüz yeterli seviyede olduğunu söyleyemesek dahi, bu istikamette ümit verici bir gelişmenin habercileri.
Temennî edelim ki, bu demokrat tavır gelişerek kökleşsin ve toplumun bütün kesimlerine nüfuz ederek Türkiye’nin önünü açsın.
***
Kemalizm kriziyle eşzamanlı olarak gündeme gelen çok tuhaf bir tartışma daha yaşanıyor.
10 Kasım’da ve takip eden günlerde gazetelere verdiği tam sayfa ilânlarla dikkatleri çeken Erke adlı esrarengiz oluşumun, “Bilimsel düşüncenin gücü” sloganıyla merakları tahrik ettikten sonra, emekli bir paşanın ağzından ve çoğu 28 Şubat sürecinde görev yapmış emekli paşaların huzurunda “asrın buluşu” olarak duyurduğu, ama detaylarını sır gibi sakladığı “Erke dönergeci” herkesin dilinde.
Benzin, su gibi bilinen hiçbir enerji kaynağını kullanmadan, daha önce hiç duyulmamış “atalet enerjisi”yle çalıştığı belirtilen makina, 2007’de piyasaya sürülecekmiş. Ama ne olduğunu ne anlatan var, ne anlayan. Bu yüzden, tarif çabalarında “Con Ahmet’in devridaim makinası,” “Prof. Zihni Sinir’in yeni procesi,” “Emişli Memiş” gibi sıfatlar kullanılıyor.
“Bilimsel düşüncenin gücü” diyerek gerçekleştirilen toplantıya hiçbir bilim adamının çağrılmamış olması ise “Buluşumuzu tartışmaya açma gibi bir niyetimiz yok” sözüyle izah ediliyor.
Çağırmamakla da isabet ettikleri görülüyor. Çünkü bilim adamları sözü edilen proje için, “bilinen fizik ve termodinamik kanunlarına aykırı” derken, evvelce bu çeşit projelerle patent alma ve vurgun yapıp kaybolma örneklerinin çokça görüldüğünü söylüyorlar.
Bunları çağırıp başına iş almaya ne gerek var ki? Nasıl olsa proje TSK’nın bilgisi dahilinde!
24.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|