İsmail Ağa Camiindeki cinayetin ardından katilin meçhul kişilerce çıkarılan arbedede kimvurduya gitmesi “camide linç” olarak yansıtılmış, olay “irticaî tehdit” bağlamında günlerce gündemde tutulmuştu.
Başka—ve bir kısmı hayalî—senaryolarla da desteklenen bu tartışma şimdilik durdu.
Ama gerek cinayet, gerekse “linç” olayı ile ilgili olarak başlatılan adlî soruşturmada hâlâ bir sonuca ulaşılabilmiş değil. Ve görünen o ki, bu olaylar da “faili meçhuller” dosyaları içindeki yerini alarak unutulacak.
Buna karşılık, linç olayı, farklı bahane ve gerekçelerle gündemde tutulmaya devam edecek gibi gözüküyor. Çünkü linç girişimlerine zemin oluşturacak gerilim ortamı sürekli tahriklerle besleniyor.
Son zamanlarda bunun birçok örneğine şahit olduk.
Tahrik-galeyan ekseninde patlak veren ve “organize bir danışıklı dövüş” kuşkusu uyandıran bu örneklerde çoğunlukla terör, PKK, TAYAD, ülkücüler gibi unsurlar öne çıktı.
Zaman zaman hırsızlık, kapkaç, gasp ve tecavüz gibi suçların faillerine yönelen toplu öfke patlamaları şeklinde de tezahür etti.
Şimdi de bakıyoruz, laik-antilaik, Atatürkçü-Atatürk düşmanı, çağdaş-çağdışı, içki içen-“içki yasaklansın” diyen gibi ayrımlar ihdas edilerek yeni gerilim alanları ve bunlara dayalı yeni linç gerekçeleri üretiliyor.
Üsküdar Belediyesinin sahilde içki yasağına uymayanları para cezasına çarptırıp internette teşhir etmesini protesto adına bir Cumhuriyet yazarıyla destekçilerinin meydan okuma havasında gerçekleştirdikleri “şarap ayini”ne tepki gösteren bir kişinin gruptan maruz kaldığı karşı tepkiyi Vatan ve Gözcü gazeteleri “linç girişimi” olarak yorumladılar.
Aslında olayda yine tipik bir iç içe geçmiş yanlışlar zinciri söz konusu. Şarapçılara bu tepki için bahane veren belediye, Başbakanın etrafındaki Çin Seddinin direklerinden Ömer Çelik tarafından eleştirildiği için mi bilinmez, ortalıkta yok. Meydan, laiklik sloganları ve 10. yıl marşlarıyla şerefe kadeh kaldıran şarapçılara bırakılmış. Polis “İzinsiz gösteri yasak, dağılın” diyemiyor, seyrediyor.
Grubun “linç girişimi”ne hedef olduğu söylenen şahsın, eylemi başlatan kişiye yönelik tepkisindeki ilkellik ise “O da mı mizansenin bir parçası?” diye düşündürüyor.
Ve sonuçta, bu gibi son derece gülünç ve gayri ciddî provokasyonlarla Türkiye ciddî gerilim ve kaoslara sürüklenmek isteniyor.
Bu çerçevedeki son provokasyon, AKP İzmir örgütünün düzenlediği panelde Kemalizmi eleştiren Prof. Dr. Atilla Yayla’ya karşı medya, siyaset, adliye ve üniversite zeminlerinde topluca yürütülen linç operasyonu.
Medyada başlatılan tahrikler, İşçi Partisinin aktif rol üstlenmesiyle siyaset alanına, birkaç avukatın 216’dan yaptığı suç duyurusuyla da adliye zeminine taşındı. 5816 varken 216’nın seçilmesi ilginç. Demek ki, eski 312’yi bu iş için daha uygun buldular.
Bir kaşık suda koparılan fırtına karşısında AKP’nin adeta “gölgesinden korkan” tavrı ise kelimenin tam anlamıyla utanç verici...
23.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|