Hizbullah, hükümeti devirmeye çalışırken, karşı darbe gecikmedi. Pierre Cemayel’e yapılan suikastla birlikte Hizbullah’a da karşı darbe vurulmuş oldu. Buradan hareketle bu suikastı kimin yaptığını tahlil edebiliriz.
Elbette her zaman ne düz mantık, ne de ters mantık geçerlidir. Bunu hesaptan iskat etmeden tahlilimize başlayabiliriz.
Köklü bir Maruni aileden gelen ve Lübnan’ı bir müddet yönetmiş olan bir ailenin ferdine yönelik suikast elbette ki Lübnan krizinin derinleşmesi demektir. Canbolat’ın da dediği gibi muhtemel failler arasında Suriye rejimi ve Lübnan’daki uzantıları da olabilir. Zaten ABD ve Fransa Suriye’nin Lübnan’dan çekildiğini, ama uzantılarının politikasını sürdürdüğünü iddia ediyor. Bununla birlikte, bütün parmaklar Suriye’ye doğrultulmuş olduğu ve kellesini uluslar arası camianın giyotininden kurtarmaya çalıştığı bir süreçte Şam rejimi böyle bir ahmaklıkta bulunabilir mi? Kaldı ki Amerikan Elçiliğine yönelik baskını önlemiş ve Selefiler olarak adlandırdığı Suudlu bir grubu anında infaz etmiş bir yönetim Lübnan’da tersini niçin yapsın? Bu, boğazındaki ilmiği sıkılaştırmakla eşdeğerdir. Bunu da göz önünde bulundurarak; gerçekten de Suriye veya müttefikleri böyle bir suikast tertibinde bulunabilirler mi? Baskılardan dolayı yılarak çılgınlık derekesine geldilerse belki... Hâlâ akıllarını muhafaza ediyorlarsa bunu yapmamaları gerekir. Gerçi babası Kemal Canbolat’tan dolayı Suriye rejimine yönelik bir kuyruk acısı olan Velid Canbolat’ın söyledikleri kısmen doğrudur. Yabana atmamak lâzım.
Suriye rejimi Lübnan’da çok cinayetler işlemiştir. Bunlar arasında Beşir Cemayel, Kemal Canbolat ve Sünnilerin Müftüsü Hasan Halit sayılabilir. Ama o zemin daha farklıydı. Suriye Lübnan’da Ali kıran baş kesen rejimini Kissinger’le anlaşmasından sonra kurmuştu. O gün ABD’den icazetli idi, bugün ise ABD’ye rağmen suikastları işlemek durumundadır. Henüz Hariri suikastına yönelik tepkiler dinmemişken Suriye’nin bunu yapması çılgınlıktan da öte. Nitekim Özel Hariri Mahkemesine işlerlik kazandırma ve canlandırma girişimi bu suikastla birlikte yeniden hızlandırılmıştır. Dolayısıyla bu suikastı kim işlerse işlesin faturasını başta Suriye ve Hizbullah gibi onun müttefikleri ödeyecektir. Bundan dolayı, ABD’nin BM’deki Daimî Temsilcisi Bolton Demokratların zaferinden sonra ipinin çekilmesini beklerken talihi yine yaver gitmiştir.
Bilindiği gibi John Bolton bütün Neoconlar içinde Suriye’ye kilitlenmiş isimdir ve ipini çekeceği günü beklemektedir.
***
Fransa’nın tepkisi de söylediklerimizi teyid etmektedir. Bu suikast, yeniden diyalog tesisi ve Paris ile Şam arasındaki gerilimi düşürmesi açısından gerekli güven ortamını birkez daha zedelemiştir. Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blazy, Paris’in Şam ile üst düzey ilişkiyi tekrar kurmayı düşünmediğini de vurgulamıştır. Fransa Dışişleri Bakanı Douste-Blazy, Şam-Paris hattındaki güvensizlik atmosferi nedeniyle üst düzey diyalog kurulmasının zor olduğunu kaydederek, suikast sonrasındaki yaklaşımlarını şu sözleriyle özetlemiştir: “Hükümetler, dışişleri bakanları ve devlet liderleri arasındaki ilişkiyi engelleyen şey güven eksikliğidir.”
Blair ve Hamilton-Baker Komisyonunun tavsiyesi doğrultusunda Irak meselesinde Şam ve Tahran rejimleriyle diyalog kurulması da ikinci bir emre veya bahara kadar ertelenmiş ve askıya alınmış olacaktır. Şer Ekseni, tersine, aranılan ve makbul bir eksen haline gelirken bu suikast bu açılımı yeniden tersyüz etmiştir.
***
İsrail aslında Lübnan’a müdahale ile bir iç savaşı tetiklemek istiyordu. Hizbullah’ın zaferi bunu geciktirmiş veya ertelemiş oldu. Ancak Hasan Nasrallah ile Sinyora hükümeti arasında gerilim dinmemiş ve Nasrallah, hükümeti devirmek için gerilimi yeniden tetiklemiş ve bunun sonucu 5 bakan istifa etmişti. Batı yanlısı Sinyora hükümeti zor durumda iken bu suikast gerçekleşmiştir. Dolayısıyla suikasttan sonra gerginlik yeniden tırmanırsa Lübnan kendisini gecikmiş bir iç savaşın içinde bulabilir.
Irak bir zamanların Lübnan’ını yaşarken, Lübnan da günümüzün Irak manzaralarını yeniden yaşayabilir. Independent yazarı Robert Fisk de bu suikastının iç savaş ortamını tetikleyebileceğini yazıyor. Evet, Ortadoğu’da krizler hâlâ daha büyüklerini doğuruyor. Bunun yolu da suikastlardan geçiyor. Hizbullah’ın işi gerçekten de zor. Bir taraftan barış gücüne yönelik provokasyon saldırılarını engellemeye çalışırken, belki de hiç ummadığı bir şekilde bir kabine üyesinin suikastıyla karşılaştı. Filistin cephesi dinmeye doğru ilerlerken Lübnan cephesi yeniden tutuşuyor. Suikast da yakıtı...
23.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|