Eski sanayici ve bankacı İbrahim Betil, son yıllarda eğitim alanında gönüllü olarak çalışan bir isim. Betil, önce Eğitim Gönüllüleri Vakfını, ardından Toplum Gönüllüleri Vakfını kurmuş bir kişi olarak, geçen hafta Ankara’da gerçekleştirilen “17. Eğitim Şûrâsı”nı değerlendirmiş. Betil’in tesbitleri bazılarını memnun etmeyecek, ama insaf ehli olanlar “doğruya doğru” demek durumunda.
Betil, imam hatip lisesi mezunlarının önünü kesen ‘katsayı uygulaması’ konusunda şöyle demiş: “Bu ciddî bir ayrımcılıktır, eşitliğe aykırıdır. Bu sistemde, üniversite giriş sınavındaki başarı okullarla bağlantılı değil zaten. Dershane sistemi var. Çoktan seçmeli, ezberci sınav sistemiyle 12 yıllık geçmiş bir kenara itilip 2-3 saatlik performans değerlendiriliyor. Bir de üstüne ‘Ben bu sınavı yaparım, ama insanların hangi okuldan geldiğine de bakarım’ deniyor. Büyük haksızlık, kabulü mümkün değil. (...) Katsayı değişmesin diyenleri Türkiye’nin gelişmesinin önünde durmakla itham ediyorum! Değişmesin diyenler statükoyu koruma adına Türkiye’nin geri kalmışlığının aynen devamını savunuyor durumuna düşüyorlar.” (Star, 19 Kasım 2006)
Konunun Meclis’te ele alınmasını ve haksızlığın bu şekilde sona ermesini teklif eden Betil, “Meclis toplumun bu kadar hassas olduğu bir konuda (katsayı) kararlı davranıp kararı yasalaştırır ve çıkarırsa, toplumun belli kesimlerinde çok önemli bir konuymuşçasına gündemde tutulan sorun aşılabilir” demiş.
Eğitim gönüllüsü Betil, eğitimin problemlerini sayarken de şöyle konuşmuş: “Eğitimdeki geri kalmışlığın iki unsuru var. Biri; yeteri kadar kaynak ayrılmaması,—ki bilinçli yapılıyor—diğeri; eğitim anlayışının ideolojik kaygılarla insan beyninin yaratıcılığını öldürme modeli üzerine yapılandırılması. Bu yüzden eğitimde sınıfta kaldık. Bu, başarısızlığın suçu 40-50 yıldır yönetimi elinde bulunduran siyasî iktidarlarındır.”
“Bir yanlışta bu kadar uzun süre ısrar edilmesinin ardında ne var peki?” sorusunun cevabı da şöyle: “İhmal değil bu, bir strateji. ‘Cahil olanı yönetmek daha kolaydır’ düşüncesinin uzantısı. ABD bugün insanları terör korkusuyla yönetiyorsa, Türkiye’de de yönetimler böyle bir stratejik karar almışlar ve önceliği eğitime vermemişlerdir. Türkiye dünyada askerî harcamalara ayırdığı kaynak itibariyle 10., eğitime ayırdığı kaynaklar itibariyle de 105. sırada.”
Betil’den bir de çağrı var: “Türkiye’deki eğitimin önemini içeriğini ve geleceğini ciddi olarak tartışmak isteyen sorumlulara açık bir çağrım var. Önce şu sorunun cevabını versinler: Türkiye kızların okullaşmasında niçin dünyanın en geri ülkeleri arasındadır? Neden Türkiye Nijerya’dan, Mısır’dan, İran’dan daha geridir? Hepimiz biliyoruz ve bilimsel araştırmalar da gösteriyor ki, kızların okullaşması bir toplumda çocuk ölümlerini, doğumda kadın ölümlerini azaltıyor ve en önemlisi aile yoksulluğunu azaltıp refahını yükseltiyor. Bu gerçekleri elinin tersiyle itip eşitliği bozma pahasına, temel insan haklarına aykırı şekilde insanların bireysel tercihlerine saygı duymaksızın, özellikle de kızların önündeki eğitim fırsatları köreltiliyor. İçim buna razı olmuyor.”
“Her imam hatip mezununun Türkiye’yi irticaya sürükleyeceği varsayımını şiddetle reddediyorum” diyen Betil, din eğitimi konusunda da şöyle konuşmuş: “Herkesin işine geldiği zaman sığındığı Anayasa diyor ki: ‘Din eğitimi anayasal haktır’. Hem demokrasiden bahsedip, hem de imam hatiplere karşı çıkılıyorsa, sormak lâzım: İnsanlar çocuklarına din eğitimini nerede verecekler? Okullarda istemiyorsan, o zaman camilerde ver. Din eğitimi, bu toplumun bir ihtiyacı ise karşılanmalı. Karşılıyor gibi yapıp, oraya yönlenenleri son derece eşitliksiz bir yaklaşımla saf dışı bırakıp, ‘İstediğini veriyorum, ama bunu talep ettiğin için seni üniversiteye almam. Git imam ol’ diyorsun. Bu özgürlüğümü kim, neden alıyor elimden!”
Betil, ‘doğru’ları dile getirmiş. Lütfen, doğruya ‘doğru’ diyelim ve yanlıştaki ısrardan vazgeçelim...
22.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|