Ankara’da toplanan 17. Millî Eğitim Şûrâsı önemli kararlar aldı. Tabiî, şûrâda karar alınması bunların hemen uygulanacağı anlamına gelmiyor. Keşke uygulansa...
Şûrâ üyelerinin aldığı ‘katsayı uygulamasına son verilsin’ şeklindeki karar, en çok tartışılan karar oldu. (Son haberler, bu kararın ‘yumuşatıldığı’ yönünde...) Daha doğrusu, yıllardan beri devam eden bir haksızlığın sona ermesine imkân sağlayacak bu karara karşı çıkan bir ‘azınlık,’ kararı dillerine doladı. Siyasî cenahta CHP’nin öncülük ettiği ‘istemeyiz’cilere, işadamları arasından da TÜSİAD öncülük ediyor.
İmam hatip lisesi mezunlarının üniversiteye girmesine engel olmak için başlatılan bu uygulama, bir 28 Şubat süreci hediyesi. Bu uygulama ile en başta imam hatip lisesi mezunları mağdur oldu, ama mağdur olanlar sadece İHL mezunlarıyla da sınırlı kalmadı. Bu yanlış uygulamadan bütün meslek lisesi mezunları payına düşeni aldı.
Bu uygulamanın ‘yanlış mı, doğru mu?’ olduğunu tartışmak, abesle iştigal sayılmalıdır. Aksi halde üniversiteye girişte yapılan imtihanın bir anlamı kalır mı? Bu imtihan, öğrencilerin bilgisini ölçmüyor mu? Hangi liseden mezun olursa olsun, bu imtihanda başarılı olan öğrencilere üniversite kapısını kapatmak kabul edilebilir mi? ÖSYM’nin yaptığı bu imtihan, öğrencilerin başarısını ölçmüyor mu? Bütün soruları doğru cevaplandıran bir ‘meslek lisesi’ mezunu öğrencisini, sırf okuduğu okul sebebiyle cezalandırmak, bilgi ve kabiliyeti olduğu halde istediği üniversitede okumasını engellemek ‘çağın gerçekleri’ne uyar mı?
İşte bu yanlışa son vermek için 17. Millî Eğitim Şûrâsında bir adım atılmış ve ‘bu yanlışlık/ katsayı uygulamasına son verilsin’ denilmiş. Üstelik bu karar, 4 ‘hayır’a, 66 ‘evet’ oyuyla alınmış! Ortada Türkiye ve dünya gerçekleri varken, alınan bu karardan rahatsızlık duymak neyin nesi? Tahmin edebileceğiniz gibi bazı gazeteler, ‘karşı çıkanlara rağmen böyle bir karar alındı’ demiş. Yani ne olsundu? 66 kişinin/üyenin değil de, 4 kişinin dediği/istediği mi kabul edilseydi? Bu mu sizin demokrasi ve eşitlik anlayışınız!
“Bu mu?” diye sormamız aslında anlamsız. Çünkü ‘o kafa’nın demokrasi anlayışı tam da budur. Onlara karşı halk, ‘cahil oy çoğunluğu’dur. Bu görüş ‘ikinci adam’ İsmet İnönü tarafından şöyle seslendirilmiştir: “Kimse duymasın, halk/millet düşmanımızdır.” (Bu tarihî itirafı yakın zamanda hatırlatan kişi de Zülfü Livaneli oldu. Bkz., Vatan, 10 Kasım 2006) ‘O kafa’nın, milletin temsilcilerinin büyük bir çoğunlukla aldığı karardan bu derece rahatsız olması makul müdür?
Üstelik, ‘hak ve hukuk’ çoğunluk/azınlık testine de tabi tutulmamalıdır. 28 Şubat sürecinde alınan ve bu güne kadar inadla uygulaması devam eden bu karar, kesinlikle yanlıştır, baştan aşağıya hak ihlalidir.
Hak ve hukuk savunan bütün sivil toplum kuruluşları bu uygulamaya başından beri karşı çıkıyor ve çıkmaya da devam etmelidirler. Nihayetinde inşallah bu yanlıştan bugün değilse de yarın dönülecek. Yanlıştan dönülmesi de tek başına yetmez. Bu yanlış uygulamanın sebep olduğu bütün mağduriyetler de telafi edilmelidir. ÖNDER gibi kuruluşlar şimdiden bunun altyapısı için çalışsalar iyi ederler.
İnşallah, kat kat haksızlık mânâsı taşıyan ‘katsayı uygulaması’ en kısa zamanda sona erer...
18.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|