Dünkü gazetelerde çıkan bir habere göre, Cumhuriyet gazetesi yazarı Deniz Som’un çağrısıyla biraraya gelen yaklaşık 300 kişi, belediyenin yasağına inat Üsküdar sâhilinde topluca içki içerek protesto gösterisinde bulunmuşlar.
Haberin çengelli noktalarla (???) örülmüş bir yönü bu; ancak, bunun aynı minval üzere giden bir de devamı var. Şöyle ki:
Ellerindeki içki kadehlerini tokuşturan grubun içinden bir vatandaş aniden çıkıp "Ülen şerefsiz sarhoşlar!" diye bağırarak Deniz Som'un üzerine yürümüş ve omzuna bir yumruk atmış.
İçkici grubun içinden de birkaç kişi harekete geçerek saldırgana karşılık vermiş, hatta onu darp etmiş.
Bu arada, polis de gösteri yapanlara değil de, protestoyu protesto eden şahsı yakalayıp önce ağzını kapatmış, ardından da emniyete götürmüş...
* * *
Parantez aç: Deve... Deve... Deve...
Sonra, deveye sormuşlar: "Neden boynun eğridir?" diye.
Deve, boynunu biraz da eğerek cevap vermiş: "Nerem doğru ki..."
Ondan sonra, deveye bir soru daha sormuşlar: "Yokuşu mu seversin, yoksa inişi mi?" diye.
Her tarafı eğrili büğrülü olan deve dosdoğru cevabı vermiş: "Düz yolun canı mı çıktı..."
Parantezi kapa.
Asıl konuya devam...
* * *
Şu güzelim ülkenin bir köşesinde yaşanan trajikomik manzaraya bakın siz.
Bakın da, "Hay Allah, bu nasıl bir tuhaflıklar zinciri?" diye de acı acı hayıflanın.
Nasıl hayıflanılmasın ki, toplumun içinde, açık bir alanda, eski deyimle "alâmelei'n–nâs" bir hadise yaşanıyor, işin içinde belediye, emniyet, gazeteci ve kendilerini "laik aydın" gören bir grup vatandaş var; ama, bütün bu yaşananlar zincirinde bir tek "doğru halka" yok.
Evet, maalesef yok.
İşte belediye: İçki hakkında tartışmalı bir karar alıyor, fakat bu kararına ne sahip çıkıyor, ne de uygulatabiliyor. Adeta, çiğnenmeye elverişli bir karar alıyor, hatta bunu tabela ile gösteriye de dönüştürdükten sonra, dönüyor olan bitene seyirci kalıyor.
Sorarlar adama: Madem ki bir yaptırım gücün yok, yahut iraden zayıf, o halde neden böyle bir kararı alarak gülünç duruma düşüyorsun?
İşte emniyet: Belediyenin kararı istikametinde hareket edeceğine, o da içkili gösteriye seyirci kalmakla yetinmiş.
İşte gazeteci: Kendisiyle gurur duyamadığımız bu meslektaşımız, kalkmış bir çağrıda bulunmuş, Üsküdar sâhiline 200–300 kişiyi toplamış ve bu açık alanda gösterişli bir "içki partisi"nin gerçekleşmesini sağlamış.
Hayrola meslektaş! Sen bu hakkı nereden alıyorsun? Senin kendinde gördüğü bu hakkın aynısını başkası da kalkıp başka türlü kullanırsa, neticesi ne olur? Hiç düşündün mü? Yoksa, düşünmeden mi hareket ediyorsun?
İster düşünerek, ister düşünmeyerek olsun, bu yaptığın yanlış, üstelik başka yanlışlara da emsâl teşkil edecek cinsten.
İşte Bedri Baykam gibi bir grup "aydın" vatandaş: Anlaşılan, mevcut kànunları çiğneme hakkını sadece kendilerinde görmüş oluyorlar. Yoksa, "Aydınlar böyle yaparsa, cahil kesim neler yapmaz?" diye düşünür ve böyle tehlikeli tahriklere malzeme teşkil etmezlerdi.
Ve, işte mahiyeti meçhûl vatandaş: O da kalkmış tek başına bir gruba saldırıyor. Bu hareketi neye binaen yaptı, bilen yok. Zira, henüz onun da mahiyeti meçhûl.
Ya Rabbî! Şu dizi dizi yanlışlıklar komedyası içinde, Sen bizleri muhafaza eyle. Veleddâllin; âmin.
Günün Tarihi
Türkiye'de ilk koalisyon dönemi
21 Kasım 1961: İhtilâlin gölgesi altında yapılan seçimler, bir koalisyon hükümetini doğurdu. DP iktidarına son veren darbecilerin başı Gürsel, 10 gün önce "İçinde bulunduğumuz zor şartları en iyi çözümleyecek kişi" diyerek, yeni hükümeti kurmakla İsmet Paşayı görevlendirmişti. Yeni kabine dün açıklandı ve hemen ardından güvenoyu hazırlığına başlandı. 2 Aralık'ta yapılan güvenoylamasında, 450 üyeli parlamentodan ancak 269 kabul alınabildi.
Böylelikle, Tükiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir koalisyon hükûmeti kuruldu. AP–CHP ortaklığında kurulan bu hükümetin Başbakanı İsmet Paşa oldu. Cuntacıların istediği yegâne kişi oydu. Ancak, Kasım 1961–Ekim 1965 yılları arasında tam üç defa koalisyon hükümeti kurulup dağılmak zorunda kaldı.
Bu ilk koalisyonlu dönemin son birkaç ayındaki hükûmet başkanlığını ise, partiler üstü konumda kabul edilen senatör Suat Hayri Ürgüplü yaptı.
Sıkıntılı yıllar
1961'de Yassıada duruşmaları sona erdi ve üç kıymetli devlet adamı idam edildi. Ve, bu kahredici atmosfer içinde, hemen bir ay sonra da genel seçimlere gidildi. 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerin neticesi partilerin üye sayısı itibariyle şöyle gerçekleşti:
Meclis: CHP 173, AP 158, YTP 65, CKMP 54.
Senato: CHP 36, AP 71, YTP 27, CKMP 16.
Bir buçuk yıl önce yapılan kanlı darbenin mükâfatı olarak, İsmet Paşa 24 yıl sonra yeniden başbakan oldu.
20 Kasım'da AP ile CHP arasında Türkiye'nin ilk koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümet, 1 Haziran 1962'ye kadar sürdü. 25 Haziran'da tekrar başbakanlık görevi verilen İnönü, bu kez YTP ve CKMP ile koalisyon kurdu.
16 Kasım 1963'de yapılan ara seçimleri AP kazandı. YTP ile CKMP oy kaybetti ve hükümet düştü. İnönü 2 Aralık'ta istifa etti. AP lideri Ragıp Gümüşpala hükümeti kuramadığı için, İnönü'ye üçüncü kez hükümeti kurma vazifesi verildi. 13 Şubat 1965'e kadar devam eden bu hükümet, yerini ülkeyi yeni bir seçime götürecek olan Suat Hayri Ürgüplü hükümetine bırakır.
Genel seçimler 10 Ekim 1965'te yapılır ve milletvekili bazında şu sonuçlar alınır: AP 240, CHP 134, MP 31, YTP 19, TİP 14, CKMP 11. Bu seçimler, tam anlamıyla 1950 seçimleri gibi bir dönüm noktası olur. DP'nin devamı olan AP zafer kazanır; CHP ise, anamuhalefet partisi olur.
21.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|