İzmir’den okuyucumuz: “Kur’ân-ı Kerim’de genişçe yer alan Ashab-ı Kehf ile ilgili bilgi verir misiniz? Ashab-ı Kehf’in günümüze bakan mesajları var mıdır?”
Kur’ân-ı Hakîm, “Allah’ın vaadinin hak olduğunun ve kıyametin şüphe götürmez bir gerçek olduğunun bilinmesi için”1 tarihe de ışık tutar. Kur’ân-ı Kerim’in haber verdiği tarihî olaylardan birisi, bir sûreye de adını verdiren Ashab-ı Kehf (Mağara arkadaşları) olayıdır. Mağara ashabının yaşadıkları, öldükten sonra dirilişin hak olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Hazret-i İsa (as) geldiğinde Anadolu ve bu günkü İsrail ve Filistin toprakları da dâhil Orta Doğu bölgesinin bir kısmına, Roma İmparatorluğu hâkim durumdaydı. Romalılar putperest bir toplumdu.
Yahudiler putperest Roma idaresi altındaydılar. Putperest değillerdi, fakat sindirilmiş durumdaydılar. Hatta putperest yönetime yaranmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlardı. Hazret-i İsa’ya (as) yardımcı olacakları yerde karşı çıkmışlar, ona inanmamakla birlikte, tebliğ vazifesini yürütmesine engel olmuşlar, Roma yönetimine şikâyet üstüne şikâyet yağdırmışlardı.
Nihayet, Hazret-i İsa (as) Yahudilerce veya Romalılarca başına büyük bir musibet gelmeden Cenâb-ı Hak tarafından göğe yükseltildi. Geriye kalan 12 civarındaki inanırı gizlice Roma içlerine sızdı ve gizlice hak dinlerini yaymaya başladı. Kendilerine havarî de denilen bu inananlar, gittikleri her yeri, mağaraları, gizli bölmeleri, tenha yerleri, dağ başlarını gizli birer dershane yaptılar ve Allah’ın adını putperest Roma içinde yaymaya çalıştılar. İsevî olmanın devlete ve putperestliğe ihanet sayıldığı, suç addedildiği ve çok sıkı takiplerle yakalananların ateş ocaklarında yakıldığı, kaynayan kazanlara atıldığı zor günlerdi. Roma yönetimi göz açtırmıyordu. İsevîler bu dönemde çok şehit verdiler.
Mekke dönemi sıkıntılarını yaşayan Habbab bin Eret (ra) der ki: “Müşriklerden çok zorluklarla karşılaşıyorduk. Bir gün, halimizden Resûlullah’a (asm) şikâyet ettik.
“Bizim için yardım istemez misiniz? Bizim için duâ etmez misiniz?” dedik.
Resûl-i Ekrem (asm) buyurdu ki:
“Sizden evvelki ümmetlerden mü’min bir adam tutularak kendisi için açılan çukura konulurdu. Sonra bir testere getirilir ve başı biçilir, iki parça edilirdi. Demirden tarak ile eti ve kemiği taranırdı da, bu işkence onu dininden döndürmezdi. Allah’a and olsun ki, Allah İslâm dînini tamamlayacaktır... Siz acele ediyorsunuz.”2
Peygamber Efendimiz’in (asm) bildirdiği bu sıkıntıların bir bölümünü ilk hakikî İsevîler yaşadılar. Fakat bu sıkıntılar gizli de olsa meyvesini vermeye başlamış, Allah’ın adı ve dîni putperestler içinde gizlice yayılma istidâdı göstermişti. Öyle ki, hükümdarın yakın çevresi içinde bile Hazret-i İsa’nın (as) tevhîd dînine gizlice girenler vardı.
İşte o dönem. Hazret-i İsa’dan (as) sonraki ilk ellili yıllar. İçlerinde putperest hükümdarın vezirleri veya hükümdara yakın kimselerin de bulunduğu Hazret-i İsa’ya (as) mensup bir grup genç, hükümdarın zulmünden kaçıp bir mağaraya sığındılar. Niyetleri öyle üç yüz sene falan kalmak değildi. Belki sadece bir tehlikeyi savmak için mağaraya girmişlerdi. Yanlarında bir de köpekleri vardı. Fakat zalim hükümdarın askerleri mağaranın kapısını örerek onları içeride ölüme terk ettiler.
Yarın inşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Kehf Sûresi, 18/21
2- Riyâzu’s-Sâlihîn, 41
19.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|