Küresel terörün mimarları olarak savaş çetesi gibi çalışan işgalci kuvvetlerin bitmeyen zulmü altında hissettiklerimiz, aklın tazyikli isyanı ve çektiği acıların yanında hafif gelmektedir. Irak’ta 700 bin sivil insanın işgal boyunca ölümü, İsrail’in üç gün önce bir aileden 15 masum çocuk ve kadını katletmesi, eceli gelen mahlûkun cami duvarına yanaşmasından başka bir şey değildir.
Benzer şekilde Afganistan’da sefaletle beraber devam eden çatışmalar, 27 yıl önce o günkü SSCB’nin işgaliyle rahat yüzü göremeyen Afganlıyı hâlâ inim inim inletmektedir.
Filistin’de insanın kanını donduran zulüm ve her noktada pusu kurmuş ölüm, İsrail marifetiyle sergilenmektedir. Sözüm ona insanî kuruluşlara, Birleşmiş Milletler ile benzeri örgütlerin hepsine birden “Yuh!” olsun. Yazıklar olsun!
Çeçenistan da ne yazık ki unutulanlar listesine girdi neredeyse. İran’ın nükleer girişimine kafayı takan BM’nin daimî üyelerinin, Lübnan’da vahşetin kimyasal boyutuna kadar cüret eden İsrail karşısında sus pus olmaları, dünya dengesindeki itirazları ve iddialı çıkışları arttıracaktır.
***
Son ABD seçimlerinde, Amerika halkı bile mevcut savaş çetesine “dur” diyerek Demokratlara teveccüh etmiştir. Bush, babasından aldığı fanatik intikam hırsına ve muhakemesiz icraatlarına yenilmiş, sonunda da bugünkü sonuçla karşılaşmıştır. Savunma Bakanı Rumsfeld’in gidişi bunun ilk meyvesidir. Artık Bush ve ekibi başkanlık seçim sürecinden önce topal ördek olmuşlardır. Yani eskisi gibi siyasî inisiyatif kullanamayacaklardır.
Bunlar küresel terörün hız kesmesi ve barışın tesisi için anlamlı başlangıçlardır. Amerika’da bile kamu vicdanı, Bush’un bu zulmünü onaylamamış ve reddetmiştir. Hal böyle olunca dünyanın diğer bölgelerindeki kayıt dışı yönetim heveslilerinin de oyunu bozulmuş olacaktır.
Dünyanın bir numaralı gücü olmak, teknolojinin son model silâhlarını üretmek, bilimde önde olmak ve istediğini yapmak cüreti; zulme bulaştığı zaman hiçbir ülkeyi, bölgeyi ve kıt'ayı mamur etmez. Küçülen dünyada, büyük görünenlerin silueti silikleştikçe ve iğrenç bir hal aldıkça, insanlığın vicdanı sadece nefret etmektedir.
Organize devletlerin ve sömürgeci hükümetlerin son iki yüz yıldır, mazlûmlar aleyhine dönen dolapları geri sarmaya başladı. Başka ülkeleri petrol hatırına işgal etmek için istihbarat yalanıyla ve güvenlik bahanesiyle kamuoyunu yönlendirenler, şimdi kazdıkları kuyuya düştüler.
Rumsfeld, bu zalim figürlerin ilk yaprak dökümüdür. İnşallah arkası gelecektir. Önümüzdeki yıl Tony Blair de gidiyor. Böyle giderse, Cumhuriyetçiler uğradıkları yenilgiyi, önümüzdeki iki yılda toparlayamazlar. Geri sarma başladı. Dünyada yükselen seslerin uğultusu bile zalimlerin kulağını çınlatmaya yeter.
***
Beri tarafta, Avrupalı olarak Türkiye’ye tepki veren ve hazmedemeyen ülkelere ve liderlere karşı, AB kurumsalı daha sağduyulu ve kayda değer bir çizgide müzakereleri götürüyor. Mehmet Altan’ın dediği gibi, “Avrupa ile AB’yi karıştırmamak lâzım.”
Avrupa’nın psikolojik tavrı ile AB sürecindeki işleyiş aynı şey değildir. Nitekim lehimize olan noktalar gibi düzeltilmesi gereken hususlar da İlerleme Raporuna giriyor. Kendine ayna tutmayı bilmeyen, farklı sesleri susturmakla övünen ve ülkenin birliğini tek tip insan yetiştirmekte bulan bir yapı, elbette ki AB’nin eleştirilerini hazmedemiyor. Bu durumu, içişlerimize müdahale olarak algılamayı yeğliyor.
İçerdeki itirazlara kulağını kapamış, dışarıdaki eleştirilere başka anlam ve yorumlar yükleyen bir sistem, kendini nasıl düzeltebilir? İyi ki AB var. Yoksa ömürbillah “dediğim dedik” kafanın elinde kalacaktık.
Çözüm olacak demokratikleşmenin şifreleri; şeffaflıkta, hesap vermekte, yanlışı beyan etmekte, katılımcılıkta, seçimde ve kuvvetler dengesinde saklıdır. Demokrasi, halkın tercihlerinde gizlidir.
Bundan sonra yaprak dökümü, zalimlerin kökünü kurutmaya doğru hızlanacaktır. Her mevsimin buna hizmet edeceğini ümit ediyoruz.
13.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|