Dünyanın önümüzdeki döneminde ön plana çıkacak olan farklılık iletişimin kavramlar ve kelimeler alanından çok duygular alanına kayması olacaktır. Duygular ise zaman ve mekan sınırlılığını önemli ölçüde aşmış fonksiyonlardır. Bu algılandığında olabilirler ve olamazlar hakkındaki hükümler önemli ölçüde değişecek ve yeni bir dünya ve varlık algısı insanlığa hakim olacaktır. Maddî dünyaya sınırlı bakış açılarının idrak edemeyeceği şekilde varlıklar ve olaylar arasında zaman ve mekan ötesi bağlantılar gözlenmktedir. Bu bağlantılar aynı zamanda yaşamamaış ve aynı mekanı paylaşmayan fertler arasında çok güçlü bağlar oluşturmuş ve aynı gaye etrafında halka olmalarının zemini olmuştur. Bu aslında derinliğine incelendiğinde fertler arsı çok güçlü bir iletişim ve birliktelik ya da ortak gaye zeminidir. Bu irtibat alanı asırlar sonra yaşayan insanları Hazret-i Muhammed(a.s.m.) ile aynı gaye etrafında biraraya getirecek ve “Bedr’in arslanları” ile aynı duyguları paylaştıracak çok farklı bir irtibat alamıdır. Duygudan duyguya ve bilinçaltından bilinçaltına olan bu iletişim asırlar öncesinden bu zamana duaların ve bu zamanın insanlarının kalplerinde asırlar öncesinde yaşamış olanlara yüreğin en derinlerinde samimi bir sevginin zemini olabilir.
Hayatın en önemli gayesi anlamlandırılabilmesi olmalı. Bu açıdan bakıldığında her işleyiş, her kıpırdanış ayrı bir önem kazanıyor. Çevremizde cereyan eden oluşlar, yani kainat ya da kevnler, varlıklar alemi sürekli bir şeyler anlatma çabası içinde. Şimşeğin çakışında, yağmurun sağnak sağnak inişinde, rüzgarın uğultusunda, dağların görüntüsünde, kısacası varlık aleminde ne var ve hangi işleyiş varsa hepsinde pek çok anlamlar yüklü ve her haliyle bir şeyler anlatmak istediklerini ifade ediyorlar.
İnsanın yeryüzüne gönderilmesinde ve varlık aleminin yaratılmasında gözetilen temel maksadın sonsuz bir güzelliğin varlıklar şeklinde ifade edilmesi ve şuur boyutunda yansıtılması sırrı olduğu yine varlık ve şuur arası iletişimden anlaşılmaktadır. Bu anlamda ferdin ve ferdin de bir parçası olarak içinde var olduğunu algıladığı varlığın anlamlandırılması ve yine bu ikili bağlantının temel meyvesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu cümleden olarak tarihin farklı dönemlerinde farklı varlık algıları ve kimlik tanımları ortaya çıkmıştır.
Tarihi boyunca insanlık, varlık alemini ve kendi benliğini anlamak ve anlamlandırmak konumunda ve çevresindeki işleyişlerle iletişim halindedir. Varlık alemi ile ilgili farklı zamanlarda ortaya konan farklı yaklaşımlar insan hayatı ile ilgi her şeyi ve doğal olarak kendi canlılığı, hayatı ve sağlığı ile ilgili problemleri çok yakından etkilemektedir. Kendini algılama şekli varlığı algılama şeklini ve varlığı algılama şekli bedeni ile ilgili problemleri algılama şeklini etkileyecektir.
On dokuzuncu yüzyılın ön planda tutulan felsefi yaklaşımları pozitivizm, determinizm, sekülerleşme gibi kavramların etrafında şekillenmiştir. Bu çerçevede algılan bir varlık aleminde bilim mutlak hükümranlığını kurmuş ve her şeyin şekillenmesindeki temel güç olarak algılanmıştır. Sanayi ve teknolojideki baş döndürücü gelişmeler ve bilimin varlığa mutlak anlamda hükmedebileceği intibaını veren uygulamalar bilimin tahtını iyice sağlamlaştırmıştır. Artık varlık, maddi plana sınırlı ve analitik yaklaşım içinde parçalara ayrılmış ve her parçanın kendi iç bütünlüğü dışında parçalar arası bağlantının göz önüne alınmadığı bir tarzda algılanır olmuştur. Pozitivist düşüncenin bu güçlü gelişi daha önceki dönemlerin bilgi birikimini bir anda silip atıvermiş ve kendi tanımladığı varlık dünyasını tanımları ile uyuşmayan geçmiş dönemlere ait bilgileri değişik suçlamalarla reddetmiştir. Bilim o kadar kendinden emin ve analiz ederek parçalara ayırarak tanımladığı madde konusundaki bilgilere o kadar güvenmektedir ki, artık son noktaya geldiği düşünülmüştür. Bu güçlü rüzgar yirminci yüzyılda da etkilerini belirgin şekilde hissettirmekle birlikte bu yüzyılın başlarından itibaren pozitivist bakışın ve bilimsellik adı altında maddi aleme ve laboratuara sınırlı varlık anlayışının tahtı sarsılmaya başlamıştır. Fiziğin geldiği yeni noktada her an yeni bir değişimin gerçekleştiği hiçbir şeyin kararlı ve bütünden bağımsız olamadığı bir varlık anlayışı atom içi alemin keşfi ile maddi dünya anlayışını sarsmıştır. Parçaların bütünü meydana getirdiği düşüncesi yerini her bir parçanın ayrı bir bütün olduğu düşüncesine bırakmıştır. Her bütün, bütünlerin toplamı içinde yine onlarla da bütünleşerek yer almaktadır. Çok küçük zaman dilimlerinde çok hızlı değişimlerin yaşandığı, her şeyin her şeyle irtibatlı olduğu ve bu irtibatın akıl almaz ölçülerde kısa zaman dilimleri içinde kurulduğu yeni varlık tablosu kaos, belirsizlikler şeklinde ifade edilen kavramları alemimize taşımıştır. Artık varlığın bütünü sebep-sonuç ilişkileri kurularak geleceğin belirlendiği determinist yaklaşımdan çok uzaklaşmıştır. Bilimin kendine aşırı güvenen bir eda ile “olmaz” ya da “olur” şeklinde ortaya koyduğu hükümlerden pek çoğunun bir anlamı kalmamıştır. Bilinemezlikler, belirsizlikler, ihtimaller daha ön plana çıkmış ve yeni dönemin varlık algısı köklü değişikliklere Bütün bu değişikliklerden sonra artık yeni dönem duyguların çağı olacak gibidir. Katı bir madde algısı ve etrafında şekillenmiş madddi alem tanımı artık daha kuşatıcı, esnek ve şeffaf yaklaşımlara dönüşecek ve manevi değerler, inanmak yükselen değerler olacak gibidir.
Artık maddenin anlamı algılar alanının dışına taşmış ve maddeye yönelen insanlık şahs-ı manevisi anlamını daha derinlerde keşfetme arayışı doğurmuştur. Bu da dünyanın geleceğinde dinin yükselen değer olacağının çok önemli bir işareti olmalıdır. Son Haşir Sempozyumu artık dini kavramlar ve manevi değerler etrafında bütünleşecek insanlığın ve bu bütünleşme sürecinin mozaiğinin Risale-i Nur olacağının çok önemli bir müjdesi olmalıdır. Artık nur talebeleri günlük olaylardan ve dünya siyasetinden daha derinlere yönelip alt alanda güçlendirilmiş manevi yaklaşımlarla dünyaya ışık tutma arayışı içine girmelidir. Artık tabakalaşma sürecine giren beşerin daha derinlerde ve manevi alanda yani duyguların ve manaların alanında çalışmalarına çok büyük ihtiyaç var. Bu artık hedef ve dünyaya yönelik maksatlarda bir bütünleşme ve ortak tezler üretmeyi gerekli kılmaktadır. Nur talebelerinin nurani alandaki ittifakı dünya barışının ve manevi değerlerin yükseldiği bir dünyanın çok güçlü bir duası olacaktır. Kainat kitabındaki veriler de nur talebeleri üzerinde böyle bir fıtri vazife olduğunu ve fıtratın gereğinin bu olduğunu ortaya koymaktadır. Bu noktada, nur talebeleri ve nura gönül verenler yeni bir durum değerlendirmesi yapmalı ve zamanın omuzlarına yüklediği vazifenin yeni yorumu ile hizmetlerin planı ve stratejik yaklaşımlar belirlenmelidir. Bu durumda maddi alan ve siyasi zeminden çok mana alanına ve Kur’ani değerlere ve Risale-i Nur’un acz, fakr, şefkat ve tefekkür alanına bir kayma olacaktır.
27.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|