Anne babaların çocuk psikolojisi üzerindeki köklü tesirleri üzerindeki araştırmalar, bugün bile tüm hızıyla devam etmekte. Gün geçmiyor ki, yeni bir etki tespit edilmesin.
Ebeveynimiz, iç dünyamızın derinliklerine kök salmış etkileri ve duruşlarıyla köklerimiz, hayat pusulamız adeta. Annelerimizin şefkat kanatları çok geniş. Babalarımızda himaye edicilik, akıl, sağduyu, mantık ön planda. İstisnaları olsa da, yani anneniz ne kadar asabî mizaçlı, babanız ne denli şefkatli olsa da bu kural değişmiyor nedense… Asabî de olsa derinden derine köklü bir şefkat dersi alıyorsunuz annenizden. Babanız ne kadar şefkatli olsa da derinden derine akıl ve mantık, himaye duyguları daha bir yoğun hissediliyor üzerinizde. Yaratıcımız celâlî tecellilerinin içinde cemâl akislerini, cemâlinin içinde celâlinin yansımalarını dengelemiş adeta anne ve babalarımızın fıtratında.
Anne baba olunduğunda, bu hisler çok daha derinden hissediliyor şüphesiz.
Babacığım, şu aralar sağlığıyla ilgili zorlu bir imtihanda. Kendisi bu imtihanın güçlüğünü, “Ruhum bedenimi taşıyamıyor artık kızım. Gavs-ı Azam’ın ‘ruhu cesedine hakim olan kullarından eyle!’ sözünü şimdi daha farklı anlıyorum” sözleriyle ifade ediyor. “Şikâyet mahiyetinde değil, sadece halimi tarif etmek için bunları söylüyorum” diye de ekliyor.
Sağlıklı günlerinde Risâle-i Nur’dan derslerle saatler süren o doyumsuz sohbetlerinde sevdiği için sık sık tekrarladığı dizelerin mânâsını, şimdi sabır ve şükürle taçlandırdığı hal lisanıyla yaşamakta...
“Lütf u kahrı şey-i vahid
Bilmeyen çekti azap
Ol azaptan kurtulup
Sultan olan anlar bizi”
“Lütuf ve kahrın aynı anlama geldiğini bilmeyen azap çekti. O azaptan kurtulup, yani lütuf ve kahır tecellîlerinin hikmet sırlarını bilip sultan olan bizi anlar.”
Evet, imanın altı esasını tevhid, haşir, nübüvvet, kader, melekler ve semavî kitapların varlığını ve gerekliliğini tüm yönleriyle ispatlayan Nur Risaleleri gönüllere derinlemesine kök salan nuranî bir ağaç gibi adeta… Ağaçlar meyveleriyle tanınır. Kur’ân-ı Kerim’in asrımız anlayışına uygun yorumları olan Risâle-i Nur ağacının meyveleri ortada. Bu eserleri hayat modeli olarak alan insanların kulluk bilinci muazzam…
Sabır kahramanı Hz. Eyüp’ü (a.s.) andırırcasına yaşadığı bu zorlu imtihan sürecini, “Allah’ın ne güzel kulları var” dedirtecek bir dirayetle yaşayan babacığıma ve şifa bekleyen tüm hastalara duâ isteme niyetiyle yazılan bu satırlarla sizi müteessir etmediğimi umarım.
Felâketlerin perde arkası
“Çok felâketler vardır ki, perde arkasında nice
güzellikler saklar. “
(Bediüzzaman Said Nursi, 18. Söz.)
Geçtiğimiz hafta farklı yerlerde okuduğum iki haber yukarıdaki düsturu hatırlattı…
Olaylardan biri, dünyaca ünlü bir fırın markasının da öyküsü aynı zamanda…
İsveçli Fizik Profesörü Gustaf Dalen, deniz fenerleri ikaz lambası ve can yeleği buluşlarıyla tanınan Nobel fizik ödüllü bir bilim adamı. Laboratuvarda asetilenle (yanıcı ve boğucu bir madde) yaptığı bir deney sırasında gerçekleşen patlama nedeniyle görme yeteneğini kaybediyor. Profesör evdeki iyileşme süresince, eşinin fırında yemek yaparken ne kadar zorlandığına tanık oluyor. Yemek pişirmek sürekli dikkat istiyor, fırın çok yakıt tüketiyor ve üstelik hiç de estetik görünmüyor. Tüm bunları bilimsel kimliğiyle değerlendiren Dalen, yeni bir pişirme ünitesinin ilk adımlarını atıyor. Dalen, tasarladığı projesini 1929 yılında tamamlıyor ve tüm dünyada bu gün bile binlerce insanın kullandığı dökme demirden yapılmış fırın doğuyor…
Diğer olaysa, yanık ve kırışıklıklara karşı kullanılan bir kremin öyküsü…
Fizikçi Dr. Max Huber, bir deney sırasında yaşadığı büyük patlama sonrası, vücudunda oluşan yanıklar için etkili bir tıbbî bir yardım alamıyor. Okaliptüs, kalsiyum ve deniz yosunu karışımları üzerinde 12 yıl boyunca yaptığı deneyler neticesinde yaralarını ve kırışıklıklarını tedâvi eden, kendisinin “mucize” olarak tanımladığı kremi keşfediyor. Krem tıp ve kozmetik dünyasında yeni bir çığır açıyor…
Evet, felâketler perdesi altında nice güzellikler saklı.
Mahiyet itibarıyla her şey ilimle alakâdar olduğundan, eşyanın sırlarına duyarlı ilim adamları felâketlerin siyah perdesi altındaki güzellikleri yakalama noktasında çok başarılılar değil mi?
26.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|