Kendi açısından haklı olduğunu iddia eden, babasıyla alâkasını kesen ve onunla kavgalı olan sözde kültürlü ve dindar görünen bir gencin bu problemini çözüp, babasıyla barıştırıp bir araya getirmek için aracı olmaya çalıştım.
Önce babayı dinledim, işte onun söyledikleri: “Dişimden tırnağımdan artırarak onu okuttum, iş sahibi ettim, evlendirdim, ev bark sahibi ettim. Şimdi aylar oldu yanıma dahi uğramıyor, halimi durumumu sormuyor. Hanımının bir dediğini iki etmiyor. Tahsil gördüğü için çok şey bildiğini zannediyor, ama bana göre hiç bir şey bilmiyor. Bana akıl danışmıyor, benim söylediklerimi hiç dinlemiyor... Eskiden biz annemize, babamıza böyle mi yapardık? Böyle evlât olmaz olsun... Tabiî kızdığımdan bunları söylüyorum... Yine de gelse halimi hatırımı sorsa belki barışırım...” Babanın söyledikleri özetle böyle.
Şimdi de babasını suçlu diye ilân eden gencin söylediklerine kulak verelim: “Sen bakma babamın söylediklerine. Onu ancak ben tanırım, o ağlayıp sızlamakla duygu sömürüsü yapıyor. Onunla ilgimi, alâkamı kestiğim doğrudur. Ömrüm boyunca da yanına gitmek istemiyorum. Asıl ben ona babalık yaptım. Ona yaptığım iyilikleri saymakla bitiremem. Yine de yaranamadım. Yaptıklarımı bir türlü görmek istemedi. Hep bana ve aileme haksızlıkta, hakarette bulundu. Yeter artık ondan çektiklerim...” Kısaca öfkeli gencimizin söyledikleri de böyle...
Tabiî ben kızgınlığından, öfkeli oluşundan söylediklerinin bir babaya karşı söylenmesinin doğru olmadığını, evlâdın her halükârda babaya itaat etmekle mükellef olduğunu, çocuğun babaya karşı bir hak dâvâ edemeyeceğini, baba ne kadar haksız da olsa evlâdın onu hiçbir şekilde kırmaya, rencide etmeye hakkının bulunmadığını, bunun tersi bir durumun büyük günah olduğunu söylemeye çalıştıysam da, o anda his ve öfkesine esir durumdaki gencimiz, söylediklerimi nazara alıp, sağlıklı ve doğru bir değerlendirme yapacak durumda değildi.
Aynı şekilde babaya da, hatalarıyla kusurlarıyla çocuklarımızı kabullenmemiz gerektiğini ve onlara şefkat ve merhametimizi esirgememizin doğru olmadığını, onlara karşı daha sevecen, daha hoşgörülü olmanın daha tesirli ve doğru bir yol olduğunu söylemeye çalıştım, ama öfkeli babayı maalesef ikna edip teskin edemedim.
Bir baba ile oğul arasındaki böyle bir sürtüşmenin, öyle sıradışı, sürpriz bir olay olmadığını biliyorum. Ve benzeri olayların bugün itibarıyla Türk aile yapısı için artık normal, sıradan problemler olduğunu üzülerek biliyoruz ve seyrediyoruz. Ailevî sürtüşmelerin yer yer şiddetli kavgalara dönüşerek devam ettiğini ve bu nevî geçimsizliklerin, dargınlıkların, kırgınlıkların ailelerin geleceği için hiç de hoş olmayan tehlikeli durumlara gebe olduğunu görüyoruz.
İnsanımız dünyayı ve dünyaya ait menfaatlerini ön plana alıp, uhrevî hayatı unutup, mânevî değerlerden uzaklaştıkça, ailelerde ve toplumda karşılıklı saygı, sevgi azalıyor, şefkat ve merhamet duygularının yerini “ben” merkezli bir takım katı, bencil ve acımasız duygular alıyor. Bunun bir sonucu olarak, bu acı tablonun faturası topluma çıkıyor. En ağır bedeli de, artık çocuk haline gelen bîçare, yaşlı anne ve babalar ödüyor.
Anne ve babanın meşrû isteklerine mutlak itaatla mükellef olan ve bu sorumluluğunu da hiçbir karşılık beklemeden yerine getirmek durumunda bulunan bir evlât, nasıl oluyor da “Ben babama babalık yaptım” diyebilme pervasızlığını veya mantıksızlığını gösterebiliyor? Böylesi serkeşliği, böylesi isyanı anlamak gerçekten zor.
Görebildiğim kadarıyla anne-baba hakkı ve hukuku konusunda gençlerimizin bir çoğu yeterli bilgiye sahip değil ki gerekli hassasiyeti ve duyarlılığı gösteremiyorlar. Veya “Nasıl olsa anne-baba, nasıl olsa bizi hoş görür, affeder, haklarını da helâl ederler” diyerek anneleri babaları kırmaktan, rencide etmekten çekinmiyorlar.
Doğrudur, ebeveyn evlâdından gördüğü bütün haksızlıklara ve hakaretlere rağmen şefkat ve merhametlerinin bir gereği olarak her halükârda evlâtlarını affeder, onları hoşgörür, haklarını da helâl ederler. Ama yüce Allah, onları affeder mi, orası bizce meçhul. Çünkü büyük günahlardan sayılan anne-babaya isyan etmeyi, onları ağlatmayı âdet haline getirenin akibetini Allah’tan başka kimse bilemez.
Cenâb-ı Hak gençlerimize hayırlı akıbetler nasip eylesin...
26.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|