‘Osmanlı’nın son sefirleri’ adıyla bir kitap yazılsa, eminim çok yararlı olmasından maada, çok da ses getirir. Buradan yola çıkarak, Osmanlı’nın yıkılış ve çözülüş vetiresini ve sürecini de çok iyi tahlil edebiliriz. Çok iyi bir ayna tutar. Saadet Partisinin bugün düzenlediği ‘Papa’ya hayır’ mitinginden evvel TV 5’te Ekrem Kızıltaş’ın Ortak Zemin programına konuk olduk. Bendenizin haricinde Ahmet Kavas Bey ile Parti yöneticilerinden Ömer Vehbi Hatiboğlu da vardı. Ahmet Kavas, Osmanlı arşivlerinden temin ettiği bir belge takdim etti. Belge sabık Paris sefirlerinden birisinin İstanbul’a gönderdiği bir rapordan ibaretti.
1896 ile 1908 yılları arasında Paris’te görev yapan Salih Münir Paşa, Asitâne olarak da anılan İstanbul’a gönderdiği bir raporunda Avrupalıların yaklaşımlarını özetlemektedir. Bu özet günümüze de bir cihetle ayna tutar: “Her ne kadar bizim kanunlarımızın yeterli ve mükemmel değilse de ve idarî hata ve eksiklerimiz de sözkonusu idiyse de; bunun ötesinde, asıl mesele başkadır. Biz kanunlarımızı mükemmel hale getirsek ve bunları kusurlarından arındırsak ve bunları mükemmelen uygulasak da durum değişmeyecektir. Biz üzerimizdeki ağırlıkları atsak ve mücerret Müslüman olarak kalsak dahi, onları memnun ve hoşnut etmemiz kabil ve mümkün değildir...” Mezkur büyükelçi cumhuriyet yıllarında (1930-1940 arası) vefat eder. Keşke arşivlerden bu tür belgeler çıkarılsa da yayınlansa. Geçmişe ve geleceğe; bütün süreçlere ışık tutsa. Bu bir kez daha şunu gösteriyor: Biz hem teoride, hem uygulamada, kanunî düzenlemelerde ve bunların uygulanmasında iyileştirmeler yapmakla mükellefiz. Bu bizim görevlerimiz arasındadır. Kendimiz ve halkımız için. Bununla birlikte, bunları başkalarının gözüne girmek için yaparsak hem başkalarının gözüne giremeyeceğiz, hem de başarılı olamayacağız. Zira bu taktirde işlerimiz ve eylemlerimiz kompleksten kurtulamayacağı gibi, inanmadığımız bir işi de yapmakla karşı karşıya kalacağız. Bu taktirde, başarısızlık da kaçınılmazdır. Paris sefir-i kebirinin yazdıklarından bugünkü süreçte de alınacak çok ders var. Mahut Paris Sefirinin belgesi adeta ‘Len terda anke’l Yahudu ve’n nasara’ âyeti celilesinin sosyolojik bir tefsiri ve günümüze izdüşümüdür. Osmanlı sefirleri kabirlerinden ışık tutmaya devam ediyorlar. Ya da tarih.
***
Ahmet Kavas Beyle görüştükten sonra Keşmir’li bir misafir heyeti ağırladık. 15 yıl kadar önce görüştüğümüz Abdurreşid Turabi de heyette idi. Görür görmez beni tanıdı. Diğer misafir de Ubeydurrahman idi. İkisi de eski dost ve yaran. Hasret giderdik. Onlar bize deprem sonrası Keşmir’i anlattılar. Türk halkına olan minnet ve şükran duygularını ifade ettiler. Tarihte Osmanlı’nın ve Türklerin İslâm ümmetine önderlik ettiğini ve bu temsiliyet makamının halen boş olduğunu ve yine bu boşluğun Türkler tarafından doldurulmasını umut ettiklerini ve beklediklerini söylediler. Münib Engin Noyan ve Ekrem Kızıltaş’ın programlarının sonu da bu temennîlerle bitmişti. Demek ki organize olamamak gibi problemlerimiz çerçevesinde, kurumsal olarak ve kurumlar arasında bir temsiliyet meselemiz var ve behemehal bunu aşmalıyız. En acil mesele budur. Zaten İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu da İslâm dünyasının en acil ve akut ve müzmin probleminin temsiliyet meselesi olduğuna parmak basmıştı.
***
Abdurreşid Turabi ile birlikte IHH’dan Hüseyin Oruç Bey de gazetemizi ziyaret eden ekiptendi. Ahmet Kavas’dan sonra ondan da bir başka Osmanlı sefir hikâyesini dinledik. Türkçe’ye bazı çalışmaları çevrilen Cemaat-ı İslâmî’nin ileri gelenlerinden ve Hürşid Ahmet’ten sonra uluslararası arenada tanınan üçüncü ismi diyebileceğimiz Enis Ahmet’in de Türk kökenli olduğunu öğrendik. Onun dedesi de Osmanlı’nın son Hind Sefiri imiş. Hindistan’ın son Osmanlısı. İşte Osmanlı’nın bakiyyesi olarak Enis Ahmed’in dedesi o topraklarda kalmış ve ayrılmadan sonra da Pakistan yakasına düşmüş. Kimbilir dedesinin ne hatıraları vardır? Köklerimizi gerçekten de bilmiyoruz. Papalık Hıristiyanlararası Birlik Kurulu Başkanı Kardinal Walter Kasper ziyaret öncesi, “Papa, Türkiye’nin Hıristiyan kökenleri olduğunu da izah etmeli, hatırlatmalı” demiş. Herkesin herkese kökenini hatırlattığı şu günlerde, keşke biz de kökenlerimizi hatırlayabilsek.
26.11.2006
E-Posta:
[email protected]
|